İbadetlerin hikmetleri
İbadetlerin hikmetleri
Sual: Musa Carullah (Fıkıh kitapları yazılırken
ibadetlerde, azabı ve sevabı esas tutarak İslamiyet'i sosyal bir din olmaktan
mahrum bırakmışlar. Şu çok günah diyecek yerde, ibadetlerin faydalarını,
hikmetlerini anlatsalardı, sevap ve azap yerine, akıl ve zekayı koysalardı,
İslamiyet sosyal bir din olmaktan mahrum olmazdı) diyor. Bu sözde doğruluk payı
yok mu?
CEVAP
Musa Carullah reformcudur, dini değiştirmek istiyor. Onun sözünün hiç önemi
olmaz.
İbadetlerin dünyevi faydalarını, hikmetlerini, Allahü teâlâ kasten bildirmedi.
O zaman faydasını anlayıp emri yapınca, Allah'ın emri için değil, o ibadetin
faydası için yapılmış olur. Bu da ibadet olmaz.
Sadece ibadet değil, iman bile böyledir. İslam âlimleri imanı şöyle tarif
ediyorlar:
İman, Muhammed aleyhisselamın, Peygamber olarak bildirdiği dini, akla,
tecrübeye ve felsefeye uygun olup olmadığına bakmadan tasdik etmek yani kabul
edip, beğenip, inanmaktır. Akla uygun olduğu için tasdik etmek, aklı tasdik
etmek olur, Resulü tasdik etmek olmaz. Yahut Resulü ve aklı birlikte tasdik
etmek olur ki, o zaman Peygambere itimat tam olmaz. Tam olmayınca, iman olmaz.
Allahü teâlâ mealen buyuruyor ki:
(O muttakiler gayba [görmeden Resulümün bildirdiği her şeye] iman
ederler.) [Bekara 3]
Allahü teâlânın Resulü de buyuruyor ki:
(Dini [dinin emir ve yasaklarını] aklı ile ölçenden daha
zararlısı yoktur.) [Taberani]
Nazara yani göz değmesine inanmayan bir kimse, (Bugün fen, gözle görülemeyen
şuaların iş yaptığını açıklıyor. Mesela bir kumanda ile TV’yi, radyoyu veya
arabamızı açıp kapatabiliyoruz. Bunun için gözlerden çıkan şuanın zarar
verebileceğine artık inanıyorum) dese bunun kıymeti olmaz. Çünkü bu insan dine
değil, kumandadan çıkan şuaya inanıyor. Yahut şua ile birlikte Peygambere
inanıyor. Yani fen kabul ettiği için, şuaların etkisini gözü ile gördüğü için
inanıyor ki bu iman olmaz. Dinde bildirilen her şeyi, fen ispat edemese de,
fayda veya zararını gözü ile görmese de, yine inanmak lazımdır. Hakiki iman
gayba inanmaktır yani görmeden inanmaktır. Gördükten sonra artık o iman olmaz.
Gördüğünü itiraf etmek olur.
İslamiyet'e uymaya, ibadet etmek denir. Müslümanlar, Allahü teâlâ emrettiği
için, vazifeleri olduğu için ibadet eder. İslamiyet'in emirlerinde ve
yasaklarında, kulların dünyaları ve ahiretleri için nice faydalar bulunmakla
beraber, ibadet ederken, Allahü teâlânın emri olduğunu, kulluk vazifesi
olduğunu niyet etmek, düşünmek lazımdır. Böyle düşünmeden yapılan iş, ibadet
olmaz. Din ile ilişiği olmayan basit bir iş olur. Mesela, namaz kılan kimse,
Allahü teâlânın emrini yerine getirmeyi ve kulluk vazifesini yapmayı niyet
etmeyip, namazın bir jimnastik, beden terbiyesi olduğunu düşünerek kılarsa,
namazı sahih olmaz. İbadet yapmış olmaz. Spor yapmış olur.
Oruç tutanın da, yalnız mideyi dinlendirmeyi, perhiz yapmayı düşünmesi, orucun
sahih ve makbul olmamasına sebep olur. Muharebe eden, canını tehlikeye koyan
bir Müslüman da, Allah’ın dinini kuvvetlendirmek, İslamiyet'i yeryüzüne yaymak
ve İslam düşmanlarını kırmak için değil de, şan ve şeref, mal ve rütbe için
dövüşürse, ibadet yapmış olmaz. Cihad sevabı kazanmaz. Ölürse şehit olmaz.
Haram olduğu için değil de, bedenine zarar verdiği için alkollü içkileri
bırakan adam sarhoşluk günahından kurtulamaz. Frengi, belsoğukluğu ve AIDS gibi
hastalıklara yakalanmamak için, zinadan sakınan kimse de, İslamiyet'te, afif,
temiz sayılmaz. Çünkü bunlar haram için tevbe etmemişlerdir.
İbadetleri âdetten ayırmak için, dünya menfaatlerini yani ibadetlerin ne gibi
bize dünya faydası getireceğini düşünmemek şarttır. Allah için ve ahiret
menfaati için yapılan şeyler, ibadet olur. Dünya menfaati için yapılan şeyler,
âdet sayılır.
İbadet etmek, dünya menfaatleri üzerine kurulmaz. Üç ayet-i kerime meali:
(Ahiret için çalışanların kazançlarını arttırırız. Dünya menfaati için
çalışanlara da, [sağlık, para,şöhret gibi] dünya nimetlerini
veririz. Ama, ahirette bunların eline bir şey geçmez.) [Şura 20]
(Menfaatleri ve lezzetleri çabuk geçen, tükenen dünyayı isteyenlerden,
dilediğimize, istediğimizi veririz. Ahiret menfaatleri için çalışan müminlerin
mükafatları boldur.) [İsra 18,19]
(Yalnız dünya için yaşamak, eğlenmek isteyenlerin çalışmalarının karşılığını,
hiçbir şey esirgemeden [sağlık, para, makam, şöhret gibi] bol
bol veririz. Bunlara ahirette yalnız Cehennem ateşi vardır. Emekleri hep boşa
gider. Yalnız dünya için yaptıkları işlerine, ahirette bir karşılık
verilmez.) [Hud15, 16]
Üç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Her iyilik, niyetine göre değerlendirilir.) [Buhari]
(Allah’tan başkası için kim ne işledi ise, karşılığını git ondan iste
denilecektir.) [İbni Mace]
(Allahü teâlâ, ahiret için yapılan iyiliklere dünyada da mükafat verir. Fakat,
yalnız dünya için yapılan işlere ahirette hiç mükafat vermez.) [Faideli
Bilgiler]
Dinin emir ve yasaklarının ahiretteki faydalarıyla birlikte dünyadaki
faydalarını, sosyal iyiliklerini de düşünmek yasak değildir. Hatta, bu
faydaları, zamanın yeni bilgileri ile açıklayarak anlatmak, din adamlarının
vazifesidir. Fakat, bu işin yeri, fıkıh kitapları değildir. Çünkü fıkıh ilmi,
Müslümanlara dini vazifelerini öğretir. Usul-i fıkıh da, bu vazifelerin dört
ana kaynaktan nasıl çıkarıldığını gösterir. İslamiyet üzerine yürütülecek
sosyal düşüncelerin ise Müslümanlardan ziyade, din düşmanlarına
karşı savunma silahı ve yarış aracı olarak hazırlanması gerekir.
İslamiyet'in emir ve yasaklarının, dünyada olan faydalarını ve iyiliklerini
Müslümanların da bilmesi elbette faydalıdır. Ancak, Müslümanların yalnız
bilmekte kalması lazım olup, ibadetleri dünya faydaları üzerine bina etmek
derecesine gelmemelidir. Böyle olursa, ibadetler bozulur. İslamiyet'in istediği
vazifelerde dünya için ne kadar fayda bulunursa bulunsun, bunları yalnız Allahü
teâlânın emri olduğu için ve ahirette, azaptan kurtulmak için yapmak lazımdır.
Böyle niyet olunca, dünya faydalarının ayrıca düşünülmesi de, zarar
vermez.Dinin emir ve yasaklarının dünyadaki faydaları, iyilikleri pek açık
olmasına rağmen, Cennet ve Cehenneme inanan, dünya menfaatlerini hatırına bile
getirmez. Ahiretteki sonsuz saadetler ve sonsuz felaketler karşısında dünyanın
gelip geçici zevk ve acılarının zaten hiç değeri yoktur.
İnsanların, sağlam ve rahat, neşeli yaşamaları ve ahirette sonsuz mutluluğa
kavuşmaları için Allahü teâlâ, insanlara gerekli bütün nimetleri yarattı.
Bunlardan nasıl yararlanacağımızı, nasıl kullanacağımızı, Peygamberleri
aracılığı ile gönderdiği kitaplarında bildirdi. Bu bilgilere Din denir.
İslamiyet’in koyduğu kurallar, sadece ahirette değil, dünyada da rahat içinde
yaşamaya sebep olur. Bir ateist bile, İslam ahlakına uygun yaşarsa, dünyada
rahat ve huzur içinde olur. Mesela, bir eczanede yüzlerce ilaç vardır. Her
ilacın kutusunda tarifesi vardır. İlacı, tarifeye uygun kullanan, yararını, tarifeye
uymayan zararını görür. Yeni bir makine, cihaz imal edilince, içine prospektüsü
[tanıtım yazısı, tarifesi] konur. O cihazı yapan, aletin sağlıklı çalışabilmesi
için nelere dikkat edilmesi gerektiğini bilir. İnsanları yoktan yaratan da,
onun sağlıklı çalışabilmesi için ne yapması gerektiğini elbette bilir. Kur’an-ı
kerimde, (Yaratan hiç bilmez mi?) buyuruluyor. (Mülk 14)
İşte İslam ahlakına uygun yaşayan insan, inanmasa bile Allah’ın yarattığı
nimetlerden fayda görür. Branşında uzman olan bilim adamı, incelediği zaman
İslamiyet’in o hususta bildirdiği kuralın faydalarını bulur. Yabancı bir bilim
adamı diyor ki: (Namazdaki hareketler beden için çok faydalı jimnastik
hareketleridir. Gün gelecek, doktorlar bunu reçetelerine yazacaklardır.)
Oruç, zekat, sadaka [yardımlaşma], sünnet olmak, temizlik, az yiyip az içmek,
az uyumak, istişare, kanaat, tevekkül, sabır, kul hakkı, adalet için yazılıp
çizilenleri çok kişi biliyor. Bunların tam ve en iyi şekli İslam ahlakında
vardır. Bir ateist bile bunları uygulasa dünyada faydasını görür. Müslüman
olarak uygularsa, o zaman kalbinde sevgiden hasıl olan Allah korkusu da olacağı
için, hiç kimse olmasa bile, hiç kimse anlamasa bile, hiç kimse yakalayamasa
bile, bu kurallar dışına çıkmaz, başkasına zarar vermez. Veriyorsa, sevgisinde,
kusur var demektir. Bunun suçu da kurallarda değil, kendisindedir.
İbadet kul için dünyada ve ahirette fayda, haram da zarar demektir. Buna rağmen
emir ve yasakları fayda ve zarar üzerine bina etmeye çalışmak, Allah’a ve
Resulüne yani dine inanmamak hastalığından ileri gelmektedir. Zaten imtihan
buradadır. Kim Allah için yapacak, kim nefsi için yapacak?