İkinci Murad Han
İkinci Murad Han
Altıncı Osmanlı padişahıdır. Babası Çelebi Sultan Mehmed’dir. 1404 de Amasya'da doğdu. Çocukluğu Amasya, Bursa ve Edirne'de geçti. Küçüklüğünden itibaren devrin büyük âlimlerinden okuyarak yetişti. On iki yaşındayken idari ve askeri bilgileri öğrenip, tecrübe sahibi olması için, lalası Yörgüç Paşanın yanında Amasya Valiliğine tayin edildi.
Şehzade Murad, ilk vazife yeri Amasya'dayken, 1416 da asi Börklüce Mustafa isyanını bastırdı. 1421 de Anadolu Beylerbeyi Hamza Bey ile İsfendiyar oğullarından Samsun'u aldı. Babasının vefatıyla 25 Haziran 1421 de Bursa'da tahta çıktı.
Sultan ikinci Murad Han 1422 de Osmanlı Devleti için büyük tehlike arz eden Bizans'ın entrikalarına son vermek ve Peygamber efendimiz aleyhisselam tarafından vaad edilen manevi müjdelere kavuşmak için İstanbul'u kuşattı. Bunun üzerine Bizans İmparatoru, Anadolu Beyliklerini Osmanlı Devleti aleyhine kışkırttı. Sultan İkinci Murad Hanın kardeşi küçük Mustafa isyan ederek Karaman ve Germiyan beylik kuvvetleriyle Bursa'yı kuşatınca, İstanbul'da kâfi miktarda kuvvet bırakıp, Edirne'ye gitti. Edirne'den Bursa'ya geçti. Küçük Mustafa yakalanıp, cezalandırıldı. Karaman, Eflak beyleri ve Venedikliler ile antlaşma yapıldı. Candarlı İsfendiyar Bey itaat altına alındı.
İstanbul kuşatmasını hızlandıran Murad Han İmparatorun şehri Venedik hakimiyetine teslim edebileceği ihtimaliyle 22 Şubat 1424 de Bizanslılarla antlaşma yaptı. Bu antlaşma ile Ege ve Karadeniz kıyılarını Osmanlılara terk eden Bizanslılar, yıllık otuz bin düka altın vermeyi kabul ettiler. Anadolu'da İzmir, Menteşe ve Teke beylikleri Osmanlı hakimiyetine geçti. Germiyan beyliği, Osmanlı Devletine katıldı.
1425 de Selanik'i ele geçiren Venedikliler Osmanlılara karşı Macarlar ile ittifak kurdular. 1426 da Batı Anadolu'dan hareket eden Türk denizcileri, Venediklilere ait Eğriboz, Modon ve Koron'a sefer yaptılar. Osmanlı-Venedik Harbi 1425-1430 yılları arasında devam etti. Venediklilerin batı ve doğu devletleriyle ittifak kurmasına rağmen, Sultan İkinci Murad Han Şubat 1430'da Selanik'i fethetti. Venedik donanması Gelibolu'da Türk donanmasına taarruz ettiyse de müthiş bir bozguna uğradı. Temmuz 1430'da Osmanlı-Venedik Harbine son veren Lapseki Antlaşması imzalandı. Selanik Osmanlılarda kaldı. Venedikliler yıllık vergiye bağlandı.
İtalyanların hakimiyetindeki Yanya'da ahali despot kavgalarından bıkmıştı. Yanyalılar Selanik'te bulunan Osmanlı Sultanı İkinci Murad Hana müracaat edip, Türk adaletine sığınarak hürriyet istediler. Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa, ahalinin hürriyetine dair Sultan Murad Hanın fermanını getirince, şehrin anahtarı Osmanlılara teslim edildi. Böylece 1431 de Yanya ve çevresi de Osmanlı hakimiyetine girmiş oldu. Balkanlarda ahalinin Osmanlı adaletini, kendi ırk, din, dil ve kültüründen olan idareye tercihi, başta Papalık olmak üzere Hristiyan kral, despot ve prenslerini telaşa düşürdü. Balkan milletlerinin Osmanlı idaresini tercih etmelerinin önüne geçmek için, içeride ahaliye zulüm, dışarıda da diğer devletlerle ittifak kurdular. Türkü Türke düşürmek için, hakimiyet mücadelesindeki Anadolu beyliklerini Osmanlılar üzerine saldırtırken, Papanın da teşvikiyle büyük bir Haçlı ordusu kurmak için hazırlıklara başladılar.
1435 de Karamanoğlu İbrahim Bey yola getirildikten sonra İkinci Murad Han Rumeli'ye geçti. Akıncı Beyi Ali Bey'e Macaristan'ı vurma emri verildi. 1437 de Ali Bey'in kırk beş gün süren Macaristan akınında, Demirkapı geçilerek Erdel'e girildi. Akıncılar Macar şehirlerinin askeri mevkilerini tahrip edip, yetmiş bin esir alarak, pek çok ganimetle döndüler. Osmanlılara karşı düşmanca tavır alan Sırp kralı Brankoviç'ten, 1439 da ülkesinin başşehri Semendire'nin anahtarı istendi. Brankoviç, Osmanlı teklifini kabul etmediği gibi ayrıca ordu hazırlattı. Osmanlıların taarruz harekâtını haber alan Brankoviç, Semendire'nin müdafaasını oğluna bırakıp, Macar kralına sığındı. Üç ay kuşatmadan sonra Semendire kalesi 27 Ağustos 1439 da fethedildi.
Almanya imparatoru ve Macaristan kralı İkinci Albert, Semendire'yi kurtarmak için sefere çıktı. Macaristan seferi kumandanlarından İshak Bey ve Osman Çelebi kumandasındaki Osmanlı ordusuyla karşılaşan İkinci Albert, muharebe başlamadan ordusuyla kaçmaya başladı. Macar ordusunun müthiş bir bozgun havasıyla kaçışı, İkinci Albert'i de korkuttu. Albert bu telaş içinde canını zor kurtardı. Bu seferden ürken Bosna kralı Tvartko yıllık yirmi bin düka altın vergisini, yirmi beş bin düka altına çıkardı.
1441 de Belgrad kuşatmasının neticesiz kalışı Avrupalıları ümitlendirip, yeni bir ittifaka heveslenmelerine sebep oldu. Macarların milli kahramanı Hunyadi Yanoş'un Bosna'ya girişi, Balkan hükümdarlarının ve Anadolu beyliklerinin Osmanlılara karşı birleşmesine yol açtı. Bu sırada İkinci Murad Hanın Karamanoğulları meselesiyle meşgul olmasından istifade eden Haçlı ordusu, 1443 de Tuna'yı aşarak Sofya ve Niş'i aldı. 1444 de Yalvaç Muharebesinde iki taraf da kesin bir üstünlük kuramadı. Haçlılar, geri çekildiler. Neticede 12 Temmuz 1444 de Macarlarla on yıl süreli Segedin Sulh Antlaşması imzalandı.
Sultan İkinci Murad Han, Segedin Antlaşmasından sonra; Hacı Bayram-ı Veli'nin İstanbul'u fethedeceğini işaret buyurduğu oğlu Mehmed (Fatih) lehine; ''Sağlığımda oğlumun padişahlığını göreyim'' diyerek saltanattan çekildi. Osmanlı tahtına on iki yaşındaki İkinci Mehmed Hanın geçirilmesi on yıllık Segedin Sulh Antlaşmasına rağmen, başta papalık ve Macarlar olmak üzere Avrupa Devletini ümitlendirdi. Osmanlılara karşı birleşerek hazırlıklarını süratle tamamladılar. Hunyadi Yanoş, Segedin Antlaşmasını bozarak, yanında papalık kuvvetleri de olduğu halde, büyük bir Haçlı ordusuyla hareket etti. On iki yaşındaki Sultan Mehmed Han, ömrünün yirmi sekiz yılını muharebe meydanlarında geçiren babası ikinci Murad Hanı yaşından ümit edilmeyecek ifadelerin bulunduğu tarihi davet mektubu ile tahta geçmeye çağırdı. İkinci Murad Han, Manisa'dan Edirne'ye geldi.
Murad Hanın kumandayı ele almasından sonra, tecrübe, dirayet ve askerlerin içten bağlılığının da verdiği kuvvetle, Varna'da Haçlılara karşı İslam-Türk tarihinin en muhteşem zaferlerinden biri daha kazanıldı. Tekrar tahta çıkan Murad Han, ilk seferini Bizans imparatorunun kardeşi, Mora despotu Konstantin'in tecavüzkârane faaliyeti üzerine yaptı. Despot Konstantin'den, Mora'da tecavüzleri durdurması ve işgal ettiği araziden çekilmesi istendiyse de reddedildi. Elde edilen bilgiler neticesinde Turahan Bey kumandasında öncü akıncı kuvvetleri gönderildi. Sultan Murad kumandasındaki asıl Osmanlı ordusu 1446 da Korent ve Balyabadra'yı zaptetti. 1447 de Arnavutluk isyanı bastırıldı.
Macarların milli kahramanı Hunyadi Yanoş, Varna Muharebesi mağlubiyetinin lekesini silmek için Macarlardan başka Eflak, Bohemya ve Almanya'dan kuvvet toplamıştı. Asi Arnavutluk Beyi dönme İskender ile de ittifak kuran Hunyadi Yanoş kendisiyle beraber olmayan Sırbistan'ı işgal edip, Tuna'yı geçti. Haçlı ittifakına karşı cephe alan Sultan Murad Han, Türk İslam ananesince muharebeden önce antlaşma teklif ettiyse de Haçlılar kabul etmedi. 17 Ekim 1448 de başlayan ve üç gün devam eden meydan muharebesi Haçlıların bozgunu ile neticelendi. Hunyadi Yanoş canını güçlükle kurtarabildi. Murad Han, 1450 de Arnavutluk seferine çıktıysa da tamamlayamadı. 3 Şubat 1451 tarihinde vefat etti. Vasiyetnamesini tanzim edip vezirlere şahitlik ettirdi. Bursa'ya defnedildi. Türbesi, Bursa'da Muradiye mahallesinde yaptırmış olduğu cami yanındadır.
Sultan Murad, büyük bir sarsıntıdan yeni çıkmış olan devletin hükümdarı olduğu zaman çok gençti. Anadolu'da Timur Hanla yeniden ortaya çıkan Türk Beyliklerinin; Rumeli'de ise devletin zaafından istifade etmek için fırsat gözleyen Balkan ve Avrupa devletlerinin korkunç ihtiraslarıyla karşı karşıya idi. Bizans, devletin başına her gün yeni bir gaile, bir iç buhran açmak için sinsi sinsi çalışıyordu. Böyle buhranlı bir devirde devlet idaresini eline alan Sultan Murad Han, hayatı boyunca, Anadolu'da Türk birliğinin kökleşmesi için çalıştı. Rumeli'de tabii hudutlar içinde yaşamayı tercih etmesine rağmen, memleket menfaati icap ettiği vakit asla vazifeden kaçmayacak ve hayatını bu uğurda fedadan çekinmeyecek kadar cesur, metin, iradeli, azimkâr idi.
İç ve dış gailelerle geçen hükümdarlık hayatı sonunda, sadece siyasi ve askeri bakımdan değil, medeniyet bakımından da yeniçağı açacak olan oğlu Sultan Mehmed'e mamur ve her türlü ilmi gelişmeye hazır bir ülke bıraktı. Murad Han, ince ruhlu, hassas, lütufkâr adil, merhametli olup sözüne sadık, cesur ve tedbir sahibi, kumanda kabiliyeti yüksek bir devlet adamıydı. On iki yaşında şehzade iken başlayan muharebe hayatı, vefatına kadar devam etti.
İlmi sohbetleri sever, âlimleri himaye eder ve onların ihtiyaçlarını karşılardı. Haftanın iki gününü ilim meclisinde sohbetle geçirirdi. Kendisinin de ilmi ve ibadeti çok; zühd, vera ve takvası pek fazlaydı.
Hemen bütün ömrünü gaza meydanlarında geçirdiği halde, imar işlerine ehemmiyet verip çok eser bıraktığı için Ebü'l-Hayrat diye anıldı. Bursa, Edirne ve başka şehirlerde, yoksullar için imaret ve ulema için medrese yaptırdı. Edirne'de darülhadis ve buna gelir olarak Tahtakale Hamamı, Alacahamam ve Üç Şerefli Camiini yaptırıp, bunları birçok vakıflarla destekledi. Bursa'da Muradiye semtinde cami, medrese ve imaret yaptırdı. Edirne'de Ergene civarında bir köprü yaptırıp, Uzunköprü kasabasını kurdu. Selanik ve İpsala'da da camiler inşa ettirdi. Her yıl Kudüs, Halil-ür-Rahman, Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevvere yoksulları için otuz beş bin altın gönderirdi. Ankara bölgesinde Balıkhisarı adlı büyük bir subaşılığın köylerini Mekke yoksullarına vakfetmişti.
Bulunduğu şehirde her yıl on bin altını kendi eliyle seyyidlere paylaştırırdı. Tebeasının hakkına ziyadesiyle riayet eder, kul hakkından pek sakınırdı. Babası Çelebi Sultan Mehmed Handan kalma, Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevvere fakirlerine hediye gönderme âdetini devam ettirdi.
İlme ve âlimlere çok hürmet edip evliyaya izzet ve ikramda kusur etmediği için memleketi âlim ve evliya yurdu oldu. Herkesin duasını aldı, pek kıymetli eserlerin yazılmasına, tercüme edilip Türkçeye kazandırılmasına ve kıymetli ilim müesseselerinin inşâsına vesile oldu. Yazılan eserlerde açık bir dil kullanılmasını emrederek Türkçe yazmak hususunda titizlik gösterdi. Devrinde Osmanlı sarayı, âlim ve şairlerin buluştuğu bir yer oldu. Büyük âlim Molla Yegan bile ona hac dönüşünde hediye olarak, Fatih'in hocası âlim Molla Gürani'yi getirmişti. Bu husus hiçbir milletin kültür tarihinde rastlanılmayan eşsiz bir hadise olup, ikinci Murad Hanın ilme verdiği değeri de gösterir. Osmanlı Devletinde devrinde en çok eser yazılan padişah olması bakımından dikkat çeker. Gerçekten onun devrinde pek çok eser yazılmış ve Osmanlı sarayı eserler hazinesi durumuna gelmiştir.
Devrinde görülen geniş tabanlı bu kültür faaliyeti sonraki asırlara da temel teşkil etmiştir.
Şehzade Murad, ilk vazife yeri Amasya'dayken, 1416 da asi Börklüce Mustafa isyanını bastırdı. 1421 de Anadolu Beylerbeyi Hamza Bey ile İsfendiyar oğullarından Samsun'u aldı. Babasının vefatıyla 25 Haziran 1421 de Bursa'da tahta çıktı.
Sultan ikinci Murad Han 1422 de Osmanlı Devleti için büyük tehlike arz eden Bizans'ın entrikalarına son vermek ve Peygamber efendimiz aleyhisselam tarafından vaad edilen manevi müjdelere kavuşmak için İstanbul'u kuşattı. Bunun üzerine Bizans İmparatoru, Anadolu Beyliklerini Osmanlı Devleti aleyhine kışkırttı. Sultan İkinci Murad Hanın kardeşi küçük Mustafa isyan ederek Karaman ve Germiyan beylik kuvvetleriyle Bursa'yı kuşatınca, İstanbul'da kâfi miktarda kuvvet bırakıp, Edirne'ye gitti. Edirne'den Bursa'ya geçti. Küçük Mustafa yakalanıp, cezalandırıldı. Karaman, Eflak beyleri ve Venedikliler ile antlaşma yapıldı. Candarlı İsfendiyar Bey itaat altına alındı.
İstanbul kuşatmasını hızlandıran Murad Han İmparatorun şehri Venedik hakimiyetine teslim edebileceği ihtimaliyle 22 Şubat 1424 de Bizanslılarla antlaşma yaptı. Bu antlaşma ile Ege ve Karadeniz kıyılarını Osmanlılara terk eden Bizanslılar, yıllık otuz bin düka altın vermeyi kabul ettiler. Anadolu'da İzmir, Menteşe ve Teke beylikleri Osmanlı hakimiyetine geçti. Germiyan beyliği, Osmanlı Devletine katıldı.
1425 de Selanik'i ele geçiren Venedikliler Osmanlılara karşı Macarlar ile ittifak kurdular. 1426 da Batı Anadolu'dan hareket eden Türk denizcileri, Venediklilere ait Eğriboz, Modon ve Koron'a sefer yaptılar. Osmanlı-Venedik Harbi 1425-1430 yılları arasında devam etti. Venediklilerin batı ve doğu devletleriyle ittifak kurmasına rağmen, Sultan İkinci Murad Han Şubat 1430'da Selanik'i fethetti. Venedik donanması Gelibolu'da Türk donanmasına taarruz ettiyse de müthiş bir bozguna uğradı. Temmuz 1430'da Osmanlı-Venedik Harbine son veren Lapseki Antlaşması imzalandı. Selanik Osmanlılarda kaldı. Venedikliler yıllık vergiye bağlandı.
İtalyanların hakimiyetindeki Yanya'da ahali despot kavgalarından bıkmıştı. Yanyalılar Selanik'te bulunan Osmanlı Sultanı İkinci Murad Hana müracaat edip, Türk adaletine sığınarak hürriyet istediler. Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa, ahalinin hürriyetine dair Sultan Murad Hanın fermanını getirince, şehrin anahtarı Osmanlılara teslim edildi. Böylece 1431 de Yanya ve çevresi de Osmanlı hakimiyetine girmiş oldu. Balkanlarda ahalinin Osmanlı adaletini, kendi ırk, din, dil ve kültüründen olan idareye tercihi, başta Papalık olmak üzere Hristiyan kral, despot ve prenslerini telaşa düşürdü. Balkan milletlerinin Osmanlı idaresini tercih etmelerinin önüne geçmek için, içeride ahaliye zulüm, dışarıda da diğer devletlerle ittifak kurdular. Türkü Türke düşürmek için, hakimiyet mücadelesindeki Anadolu beyliklerini Osmanlılar üzerine saldırtırken, Papanın da teşvikiyle büyük bir Haçlı ordusu kurmak için hazırlıklara başladılar.
1435 de Karamanoğlu İbrahim Bey yola getirildikten sonra İkinci Murad Han Rumeli'ye geçti. Akıncı Beyi Ali Bey'e Macaristan'ı vurma emri verildi. 1437 de Ali Bey'in kırk beş gün süren Macaristan akınında, Demirkapı geçilerek Erdel'e girildi. Akıncılar Macar şehirlerinin askeri mevkilerini tahrip edip, yetmiş bin esir alarak, pek çok ganimetle döndüler. Osmanlılara karşı düşmanca tavır alan Sırp kralı Brankoviç'ten, 1439 da ülkesinin başşehri Semendire'nin anahtarı istendi. Brankoviç, Osmanlı teklifini kabul etmediği gibi ayrıca ordu hazırlattı. Osmanlıların taarruz harekâtını haber alan Brankoviç, Semendire'nin müdafaasını oğluna bırakıp, Macar kralına sığındı. Üç ay kuşatmadan sonra Semendire kalesi 27 Ağustos 1439 da fethedildi.
Almanya imparatoru ve Macaristan kralı İkinci Albert, Semendire'yi kurtarmak için sefere çıktı. Macaristan seferi kumandanlarından İshak Bey ve Osman Çelebi kumandasındaki Osmanlı ordusuyla karşılaşan İkinci Albert, muharebe başlamadan ordusuyla kaçmaya başladı. Macar ordusunun müthiş bir bozgun havasıyla kaçışı, İkinci Albert'i de korkuttu. Albert bu telaş içinde canını zor kurtardı. Bu seferden ürken Bosna kralı Tvartko yıllık yirmi bin düka altın vergisini, yirmi beş bin düka altına çıkardı.
1441 de Belgrad kuşatmasının neticesiz kalışı Avrupalıları ümitlendirip, yeni bir ittifaka heveslenmelerine sebep oldu. Macarların milli kahramanı Hunyadi Yanoş'un Bosna'ya girişi, Balkan hükümdarlarının ve Anadolu beyliklerinin Osmanlılara karşı birleşmesine yol açtı. Bu sırada İkinci Murad Hanın Karamanoğulları meselesiyle meşgul olmasından istifade eden Haçlı ordusu, 1443 de Tuna'yı aşarak Sofya ve Niş'i aldı. 1444 de Yalvaç Muharebesinde iki taraf da kesin bir üstünlük kuramadı. Haçlılar, geri çekildiler. Neticede 12 Temmuz 1444 de Macarlarla on yıl süreli Segedin Sulh Antlaşması imzalandı.
Sultan İkinci Murad Han, Segedin Antlaşmasından sonra; Hacı Bayram-ı Veli'nin İstanbul'u fethedeceğini işaret buyurduğu oğlu Mehmed (Fatih) lehine; ''Sağlığımda oğlumun padişahlığını göreyim'' diyerek saltanattan çekildi. Osmanlı tahtına on iki yaşındaki İkinci Mehmed Hanın geçirilmesi on yıllık Segedin Sulh Antlaşmasına rağmen, başta papalık ve Macarlar olmak üzere Avrupa Devletini ümitlendirdi. Osmanlılara karşı birleşerek hazırlıklarını süratle tamamladılar. Hunyadi Yanoş, Segedin Antlaşmasını bozarak, yanında papalık kuvvetleri de olduğu halde, büyük bir Haçlı ordusuyla hareket etti. On iki yaşındaki Sultan Mehmed Han, ömrünün yirmi sekiz yılını muharebe meydanlarında geçiren babası ikinci Murad Hanı yaşından ümit edilmeyecek ifadelerin bulunduğu tarihi davet mektubu ile tahta geçmeye çağırdı. İkinci Murad Han, Manisa'dan Edirne'ye geldi.
Murad Hanın kumandayı ele almasından sonra, tecrübe, dirayet ve askerlerin içten bağlılığının da verdiği kuvvetle, Varna'da Haçlılara karşı İslam-Türk tarihinin en muhteşem zaferlerinden biri daha kazanıldı. Tekrar tahta çıkan Murad Han, ilk seferini Bizans imparatorunun kardeşi, Mora despotu Konstantin'in tecavüzkârane faaliyeti üzerine yaptı. Despot Konstantin'den, Mora'da tecavüzleri durdurması ve işgal ettiği araziden çekilmesi istendiyse de reddedildi. Elde edilen bilgiler neticesinde Turahan Bey kumandasında öncü akıncı kuvvetleri gönderildi. Sultan Murad kumandasındaki asıl Osmanlı ordusu 1446 da Korent ve Balyabadra'yı zaptetti. 1447 de Arnavutluk isyanı bastırıldı.
Macarların milli kahramanı Hunyadi Yanoş, Varna Muharebesi mağlubiyetinin lekesini silmek için Macarlardan başka Eflak, Bohemya ve Almanya'dan kuvvet toplamıştı. Asi Arnavutluk Beyi dönme İskender ile de ittifak kuran Hunyadi Yanoş kendisiyle beraber olmayan Sırbistan'ı işgal edip, Tuna'yı geçti. Haçlı ittifakına karşı cephe alan Sultan Murad Han, Türk İslam ananesince muharebeden önce antlaşma teklif ettiyse de Haçlılar kabul etmedi. 17 Ekim 1448 de başlayan ve üç gün devam eden meydan muharebesi Haçlıların bozgunu ile neticelendi. Hunyadi Yanoş canını güçlükle kurtarabildi. Murad Han, 1450 de Arnavutluk seferine çıktıysa da tamamlayamadı. 3 Şubat 1451 tarihinde vefat etti. Vasiyetnamesini tanzim edip vezirlere şahitlik ettirdi. Bursa'ya defnedildi. Türbesi, Bursa'da Muradiye mahallesinde yaptırmış olduğu cami yanındadır.
Sultan Murad, büyük bir sarsıntıdan yeni çıkmış olan devletin hükümdarı olduğu zaman çok gençti. Anadolu'da Timur Hanla yeniden ortaya çıkan Türk Beyliklerinin; Rumeli'de ise devletin zaafından istifade etmek için fırsat gözleyen Balkan ve Avrupa devletlerinin korkunç ihtiraslarıyla karşı karşıya idi. Bizans, devletin başına her gün yeni bir gaile, bir iç buhran açmak için sinsi sinsi çalışıyordu. Böyle buhranlı bir devirde devlet idaresini eline alan Sultan Murad Han, hayatı boyunca, Anadolu'da Türk birliğinin kökleşmesi için çalıştı. Rumeli'de tabii hudutlar içinde yaşamayı tercih etmesine rağmen, memleket menfaati icap ettiği vakit asla vazifeden kaçmayacak ve hayatını bu uğurda fedadan çekinmeyecek kadar cesur, metin, iradeli, azimkâr idi.
İç ve dış gailelerle geçen hükümdarlık hayatı sonunda, sadece siyasi ve askeri bakımdan değil, medeniyet bakımından da yeniçağı açacak olan oğlu Sultan Mehmed'e mamur ve her türlü ilmi gelişmeye hazır bir ülke bıraktı. Murad Han, ince ruhlu, hassas, lütufkâr adil, merhametli olup sözüne sadık, cesur ve tedbir sahibi, kumanda kabiliyeti yüksek bir devlet adamıydı. On iki yaşında şehzade iken başlayan muharebe hayatı, vefatına kadar devam etti.
İlmi sohbetleri sever, âlimleri himaye eder ve onların ihtiyaçlarını karşılardı. Haftanın iki gününü ilim meclisinde sohbetle geçirirdi. Kendisinin de ilmi ve ibadeti çok; zühd, vera ve takvası pek fazlaydı.
Hemen bütün ömrünü gaza meydanlarında geçirdiği halde, imar işlerine ehemmiyet verip çok eser bıraktığı için Ebü'l-Hayrat diye anıldı. Bursa, Edirne ve başka şehirlerde, yoksullar için imaret ve ulema için medrese yaptırdı. Edirne'de darülhadis ve buna gelir olarak Tahtakale Hamamı, Alacahamam ve Üç Şerefli Camiini yaptırıp, bunları birçok vakıflarla destekledi. Bursa'da Muradiye semtinde cami, medrese ve imaret yaptırdı. Edirne'de Ergene civarında bir köprü yaptırıp, Uzunköprü kasabasını kurdu. Selanik ve İpsala'da da camiler inşa ettirdi. Her yıl Kudüs, Halil-ür-Rahman, Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevvere yoksulları için otuz beş bin altın gönderirdi. Ankara bölgesinde Balıkhisarı adlı büyük bir subaşılığın köylerini Mekke yoksullarına vakfetmişti.
Bulunduğu şehirde her yıl on bin altını kendi eliyle seyyidlere paylaştırırdı. Tebeasının hakkına ziyadesiyle riayet eder, kul hakkından pek sakınırdı. Babası Çelebi Sultan Mehmed Handan kalma, Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevvere fakirlerine hediye gönderme âdetini devam ettirdi.
İlme ve âlimlere çok hürmet edip evliyaya izzet ve ikramda kusur etmediği için memleketi âlim ve evliya yurdu oldu. Herkesin duasını aldı, pek kıymetli eserlerin yazılmasına, tercüme edilip Türkçeye kazandırılmasına ve kıymetli ilim müesseselerinin inşâsına vesile oldu. Yazılan eserlerde açık bir dil kullanılmasını emrederek Türkçe yazmak hususunda titizlik gösterdi. Devrinde Osmanlı sarayı, âlim ve şairlerin buluştuğu bir yer oldu. Büyük âlim Molla Yegan bile ona hac dönüşünde hediye olarak, Fatih'in hocası âlim Molla Gürani'yi getirmişti. Bu husus hiçbir milletin kültür tarihinde rastlanılmayan eşsiz bir hadise olup, ikinci Murad Hanın ilme verdiği değeri de gösterir. Osmanlı Devletinde devrinde en çok eser yazılan padişah olması bakımından dikkat çeker. Gerçekten onun devrinde pek çok eser yazılmış ve Osmanlı sarayı eserler hazinesi durumuna gelmiştir.
Devrinde görülen geniş tabanlı bu kültür faaliyeti sonraki asırlara da temel teşkil etmiştir.