Daha çok hangi ibadetleri yapmayı tavsiye edersiniz?
İlim, amel, ihlas
CEVAP
Bir kimse, Peygamber efendimiz aleyhisselama en hayırlı amelin ne olduğunu sual
edip, (İlim) cevabını alınca tekrar sordu:
- Ya Resulallah, ben amelden sual ediyorum. Siz ilimden bahsediyorsunuz.
- Allahü teâlâ, hiç ilimsiz ameli kabul eder mi? (B. Arifin)
Yine Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Bir müddet ilim mütalaa etmek, bütün geceyi ibadet ve namazlı geçirmekten
efdaldir.) [Beyheki]
Şeytan, ihlas ve ibadeti çok olan bir âbidi kandırmak için insan kılığında,
Âbidin evine gelerek dedi ki:
- Senin Cennetlik olduğunu öğrendim. İbadet ve ihlasın yedi bucağa yayılmıştır.
Senden istifade edebilmek için bir müddet misafirin olmak istiyorum.
Âbid, [çok ibadet eden], şeytana bir oda verdi. Şeytan bir odaya çekilip yiyip
içmeden ve uyumadan beş-on gün ibadet eder göründü. Âbid, hayret içinde dedi
ki:
- Ey yabancı, aç, susuz ve uykusuz uzun müddet böyle nasıl ibadet
edebiliyorsun?
- Çok günahkârdım. Tevbe ettim. İbadet kuvvetini tevbemden alıyorum.
- Aynı şeye kavuşabilmek için tevbe etmek şartı ile, hangi günahı tavsiye
edersin?
Şeytanın tuzakları
Şeytan, bir adam öldürmesini söyledi. Âbid kabul etmedi. Zina teklifine de razı
olmadı. Şarabı diğerlerine göre hafif gördüğü için, içip, sarhoş oldu. Şeytan,
hemen âbidi kötü bir kadınla tanıştırdı. Âbid kadınla beraberken, kadının
kardeşine haber verdi. Kardeşi sarhoşu döverken, âbid, kadının kardeşini
bıçaklayıp öldürdü. Şeytan, hemen zaptiyeye haber verdi. Sarhoş suçüstü
yakalanıp adalete teslim edildi. Neticede idama mahkum oldu.
Asılacağı sırada şeytan, kendisine secde ederse kurtaracağını söyledi. Âbid,
elleri bağlı şekilde nasıl secde edeceğini sordu. Şeytan, (Gözlerinle olsa da
yetişir) dedi. Âbid gözleriyle secde ederken idam edildi.
Menkıbedeki âbid, ilmi az olduğu için, günahı küçük görüp felakete maruz kalmış
ve Allahü teâlâdan yardım isteyeceği yerde, şeytandan, medet bekleyerek imansız
gitmiştir.
Bir kere Abdülkadir Geylani hazretleri çölde giderken, gaipten şöyle bir ses
işitti: "Ey Abdülkadir! Ben senin Rabbinim! Sana haramları mubah, serbest
kıldım.” Bunun üzerine Abdülkadir Geylani Euzü çekti. "Kovulmuş şeytandan
Allahü teâlâya sığınırım. Sus ey melun!" diye bağırdı. Bunun üzerine aynı
ses; "Ey Abdülkadir! Rabbinin izni ile çeşitli yerlerde bana aldanmayarak,
şerrimden, kötülüğümden kurtuldun. Halbuki ben bu yolda yetmiş kişiyi yoldan
çıkardım" dedi. Onun şeytan olduğunu nasıl anladığını sorduklarında;
"Sana haramları helal ettim, sözünden anladım. Çünkü Allahü teâlâ böyle
şeyleri emretmez" buyurdu.
İlimsiz amel sapıklıktır, amelsiz ilmin de vebali büyüktür. Hadis-i şerifde
buyuruldu ki:
(İlmi ile amel etmeyen âlim, kıyamette en şiddetli azaba düçar olur.) [Beyheki]
Âlimler hariç, insanlar helak olmuştur. İlmiyle amel edenler hariç, âlimler de
helak olmuştur. İhlas sahipleri hariç, ilmiyle amel eden âlimler de
aldanmıştır. (Sehl bin Abdullah)
İhlas, her işte Allahü teâlanın rızasını gözetmek, kötülükleri
gizlediği gibi, iyilikleri de gizlemek, övülünce sevinmemek, kötülenince
üzülmemek, riyadan uzak olmaktır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İhlas ile amel etmek, az da olsa yetişir.) [Hakim]
İmam-ı Rabbani hazretleri, (Ebedi saadete kavuşabilmek için ilim,
amel ve ihlas muhakkak gerekir) buyurmaktadır.
Sual: Çok ibadet etmek için ne yapmak gerekir?
CEVAP
Allahü teâlâ, muhakkak çok ibadeti değil, ihlaslı ve az da olsa devamlı olan
ibadetleri makbul saymaktadır. Kur'an-ı kerimde Cenab-ı Hak, (Salih
amel) işleyenleri övüyor. Salih, yani ihlaslı ameli tavsiye ediyor.
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Amelin halis ise, azı da sana yeter.) [Deylemi]
(Allahü teâlâ, ancak ihlaslı olan ameli kabul eder.) [Nesai]
Demek ki ilim sahibi kimsenin, az da olsa ihlaslı amel etmesi kâfidir. Ancak
devamlı olması da gerekir. Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah indinde amellerin en kıymetlisi, az da olsa, devamlı olanıdır.) [Buhari]
İhlâs ne demektir?
Sual: İslam Ahlakı kitabında, (İhlâs, ibadetleri,
Allah emrettiği için yapmaktır) deniyor. Zaten herkes, Allah emrettiği
için yapmıyor mu?
CEVAP
O cümlenin devamında açıklanıyor. İhlâs, ibadetleri, sırf Allah rızası için,
başka hiçbir menfaat düşünmeden, onun emri olduğu için yapmaktır. Başka bir
menfaat düşünülünce ihlâsı zedeler. Mal, mevki, hürmet, şöhret kazanmak için
yapılan ibadete riya karışmış olur. Böyle ibadete sevab verilmez. Günah olur,
azap yapılır. Demek oluyor ki:
1- İbadetler, Allahü teâlâ emrettiği için yapılmalı,
2- Onun rızasından başka, maddi, manevi hiçbir menfaat
gözetilmemeli,
3- Her ibadet severek, beğenerek yapılmalıdır.
Biri noksan olursa
Sual: (İslamiyet’e tam uyabilmek, ilim, amel ve ihlâsla olur) deniyor.
Bunlardan biri noksan olursa niye uyulmuş olmuyor?
CEVAP
Üçünü ayrı ayrı açıklayalım: İlim, dinimizin emirlerini ve
yasaklarını öğrenmektir. Amel, öğrendiklerini tatbik
etmektir. İhlâs, bunları yalnız Allah rızası için yapmaktır. Bu
üçünü yapan İslamiyet’e uymuş olur. İlim ve ihlâs var; fakat o ilimle amel
etmiyorsa ne kıymeti olur? Mesela ilacın hastalığına şifa verdiğini biliyor;
ama ilacı kullanmıyor. O ilacın ne faydası olur? Amel yoksa, ilmin o kimseye
faydası olmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Amelsiz âlim, mum gibidir, kendini yakar, insanları aydınlatır.)[Bezzar]
İlim ve amel var; fakat ihlâs yoksa yani Allah rızası için değilse, gösteriş
içinse yine kıymeti olmaz. İhlâslı olması şarttır. İhlâssız amel sahte para
gibidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, ancak ihlâsla yapılan ameli kabul eder.) [Dâre
Kutnî]
İhlâs ve amel var; fakat ilim yoksa bid’at işler, hurafelere dalar, yaptığı
amel işe yaramaz. Onun için, (Amelsiz ilim vebal, ilimsiz amel
sapıklıktır) buyurulmuştur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, ilimsiz ameli kabul etmez.) [B. Arifin]
(İlimle az amel faydalı olur, ilimsiz çok amel kıymetsizdir.)[Deylemi]
Şair de diyor ki:
İlimsiz ihlâssız Cennet bulunmaz.
Amelsiz ilimle âlim olunmaz.
Dinimize uymak için
Sual: Dinimize severek uymak için ne lazımdır?
CEVAP
İslamiyet’e severek uymak için ilmin yanında, bir de ihlâs lazımdır. İhlâs,
işleri, ibadetleri, Allahü teâlâ emrettiği için yapmak, başka hiçbir menfaat
düşünmemektir. Kalbde ihlâs hâsıl olması, kalbin zikretmesiyle, yani Allah
ismini çok söylemesiyle olur.
Dünya düşüncesi hiç kalmazsa, kalb kendiliğinden zikretmeye başlar. Şişedeki su
boşalınca, havanın şişeye kendiliğinden, hemen girmesi gibidir. İslamiyet’e
uymak, kalbi kuvvetlendirdiği gibi, nefsi zayıflatır. Bu sebeple nefs, kalbin
İslamiyet’e uymasını, mürşid-i kâmilin sohbetinde bulunmayı, kitaplarını
okumayı istemez. Dinsiz, imansız olmasını ister. Akıllarına uymayıp, nefslerine
uyan kimseler bunun için dinsiz olmaktadır. Nefs ölmez, fakat gücü kuvveti
kalmayınca kalbi aldatamaz.
Nefs, bedene tatlı gelen şeylere düşkündür. Bunların iyi kötü, faydalı zararlı
olduklarını düşünmez. İstekleri, İslamiyet’in emirlerine uygun olmaz.
İslamiyet’in yasak ettiği şeyleri yapmak, nefsi kuvvetlendirir. Daha kötüsünü
yaptırmak ister. Kötü, zararlı şeyleri, iyi gösterip, kalbi aldatır. Kalbe
bunları yaptırarak, zevklerine kavuşmak için çalışır. Kalbin nefse aldanarak,
kötü huylu olmaması için, dinimizin emir ve yasaklarına uyarak kalbi kuvvetlendirmek
ve nefsi zayıflatmak lazımdır. Aklı kuvvetlendirmek, İslam bilgilerini okuyup,
öğrenmekle olduğu gibi, kalbin kuvvetlenmesi, yani temizlenmesi de, dinimizin
emir ve yasaklarına uymakla olur. (İslam Ahlakı)
İlim öğrenmeyip cahil kalmak çok kötüdür
Sual: Bir arkadaşa kitap verdim. (Namaz kılmıyorum, günah da
işliyorum. Bilerek yapmamak daha büyük günah olur, ben dinimi öğrenmek
istemiyorum) dedi. Böyle söylemek uygun olur mu?
CEVAP
Yapamam diye dinini öğrenmemek daha büyük günah olur. Dinini bilmeyenin dini
yok demektir.
Evet, amel edilmeyen ilim vebaldir, fakat ilim öğrenmemek bundan daha kötüdür.
Onun için, (Amelsiz ilim vebal, ilimsiz amel sapıklıktır) denmiştir.
Bunun için, amel edemem diye düşünerek, kitap okumamak, ilim öğrenmemek, asla
uygun değildir. Öğrenmesi farz olan şeyi öğrenmemek, ayrı bir günah olur. Bir
hadis-i şerif meali:
(Aynı günahı işleyen âlime bir, cahile ise iki günah yazılır. Âlim, yalnız
günahın cezasını; cahilse, hem günahın, hem de o meseleyi öğrenmemenin cezasını
çeker.) [Deylemî]
O hâlde kitap okumayı, ilim öğrenmeyi ihmal etmemelidir. Dinini bilmeyen nasıl
doğru Müslüman olur ki? İlimden kaçmanın hiçbir mazereti olmaz.
İlim öğrendikçe, büyük zatların yazılarını okudukça, kalbine feyz de gelir ve
dine uyma isteği artar.
Çok bilmek
Sual: Cennete gitmek için çok okuyup çok şey bilmek yeterli midir?
CEVAP
Çok şey öğrenmek yeterli değildir. Şeytan da çok şey biliyordu. Cenneti Cehennemi
de görmüştü, ama ihlâsı olmadığından kibirlenip Cehenneme gitti. İbadet az da
olsa, bid’at karıştırmadan ihlâsla yapmak lazımdır.
İhlâslı olmak için
Sual: İhlâs elde etmenin en etkili yolu nedir?
CEVAP
İhlâsı elde etmenin en etkili yolu sohbettir. Sohbet, evliya zatların
kitaplarını severek okumak, öğrendiklerine uygun yaşamak ve hiç konuşulmasa da
beraber olmak demektir. Şâh-ı Nakşibend hazretlerine uzak yoldan bir tüccar
gelir. İçeri girip oturur. Bakar ki, mübarek zat hiç konuşmuyor, sükût ediyor.
İçinden, (Bu kadar uzak yoldan geldim, bir şeyler anlatsa da, istifade etsem) diye
düşünür. O anda Şâh-ı Nakşibend hazretleri başını kaldırıp tüccara, (Bizim
sükûtumuzdan istifade edemeyen, konuşmamızdan hiç istifade edemez) buyurur.
Hâlbuki Şâh-ı Nakşibend hazretleri, o sükût ânında kalbinden orada olanlara
feyz akıtıyormuş. Demek biz istifade ettiğimizi bilmesek de, sohbette çok
nimete kavuşuruz.
Salih bir Müslüman olmak için
Salih bir Müslüman olmak için din bilgilerini Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından
öğrenmek lazımdır. Cahil olan kimse salih değil, Müslüman bile olamaz. Salih
bir Müslümanda şu özellikler bulunur:
1- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği gibi inanmalıdır.
2- Dört mezhepten birinin, nakli esas alan
ilmihal kitabını okuyarak din bilgilerini doğru öğrenip, buna uygun ibadet
yapmalı ve haramlardan sakınmalıdır. Dört mezhepten birinde olmayan veya dört
mezhebin kolay yerlerini ayırıp bir araya toplayan yani mezhepleri birbirine
karıştıran kimseye mezhepsiz denir. Mezhepsiz olan kimse,
bid’at ehli olur.
3- Çalışıp dine uygun yollardan para
kazanmalıdır. Fakir kimse bu zamanda dinini, namusunu, hakkını bile koruyamaz.
Bunları korumak ve İslamiyet’e hizmet edebilmek için fennin bulduğu
yeniliklerden, kolaylıklardan faydalanmak da lazımdır. Helal kazanmak ve
İslamiyet’i yaymak için çalışmak büyük ibadettir. Namaz kılmaya mani ve haram
işlemeye sebep olmayan her kazanç yolu hayırlıdır, mübarektir.
İbadetlerin ve dünya işlerinin faydalı, mübarek olması,
yalnız Allah için yapmakla, yalnız Allah için kazanmakla ve yalnız Allah için
vermekle, kısacası ihlas sahibi olmakla olur. İhlas, yalnız Allahü
teâlâyı sevmek ve yalnız Allah için sevmektir. Din büyüklerinden, Allah dostlarından
feyz almak isteyenin salih Müslüman olması lazımdır. Ehl-i sünnet itikadında
olmayan, mesela Eshab-ı kiramdan herhangi birine dil uzatan ve dört mezhepten
birine uymayan, haramdan sakınmayan, çocuklarının din bilgisi, Kur’an-ı kerim
öğrenmeleri için çalışmayan bir kimse salih bir Müslüman olamaz. Peygamber
efendimiz buyurdu ki:
(Benim yolumda ve benden sonra dört halifemin yolunda olunuz!) [Buharî,
Tirmizî]
Dört halifenin yolunda olan İslam âlimlerine Ehl-i
sünnet denir. Görülüyor ki, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için
Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olduğu gibi iman etmek ve bütün
sözleri, işleri, onların bildirdiklerine uygun olmak gerekiyor. Allahü teâlânın
sevgisine kavuşmak isteyenin, böyle iman etmesi ve böyle yaşaması lazımdır. Bir
insanda bu ikisi olmazsa o salih Müslüman olamaz. Dünyada ve âhirette rahata ve
huzura kavuşamaz. Bu ikisi, ya Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından okuyarak
öğrenilir, yahut böyle âlimleri görerek elde edilir. Ehl-i sünnet âlimlerinin
sözleri ve bakışları insanın kalbini temizler. Kalb temiz olunca, imanın,
ibadetlerin tadı duyulur. Haramlar acı, çirkin ve iğrenç görünürler.
Sual: Hakiki, iyi bir Müslüman olmak için kısaca
ne yapmak, nelere sahip olmak lazımdır?
Cevap: İslam dininin temeli; ilim, amel ve ihlastır. İlim; iman,
fıkıh ve ahlak bilgileridir. Bunlar, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından
öğrenilir. Amel, bu bilgilere uygun işlerdir. İhlas; ilmin ve amelin, Allah
rızası yani Allahü teâlânın sevgisini kazanmak için elde edilmesidir. Bu üç temele
malik olan Müslümana hakiki Müslüman denir. Hakiki Müslüman olmak demek, yalnız
âdetlere tabi olarak ibadet etmek değil, İslam’ın emrettiği güzel ahlakı
edinerek, insanlık vazifelerini yaparak, ruhen de tertemiz olmak demektir.
İbadet eden, fakat hileyi zekâ eseri sayan, insanları aldatan, hatta bazen
zararlı propagandalara aldanarak insan öldüren, ortalığı yakıp yıkan, yalan
söyleyen bir kimse, Müslüman olduğunu söylese de hakiki Müslüman değildir.
Sual: Bir Müslümanın dünya ve ahiret saadetine, mutluluğuna
kavuşması için ne veya neler yapması gerekir?
Cevap: İslâm âlimleri ve tasavvuf büyükleri, bu konu hakkında
buyurdular ki:
“İnsana vacip olan birinci vazife, iman, amel ve ihlas sahibi olmaktır. Dünya
ve ahiret saadetleri, mutlulukları, ancak bu üçüne kavuşmakla elde edilir.
Amel; kalp, dil yani söz ve beden ile yapılacak işler demektir. Kalbin işleri,
ahlaktır. İhlas, amelini yani bütün işlerini, ibadetlerini, yalnız Allahü
teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak için yapmak demektir.”
Kimler için ibadet etmişsen...
Sual: Başkaları da ibadet yaptığımı bilsin görsün diyerek ibadet edenler, hayır
yapanlar, ahirette bunların faydasını görmeyecekler midir?
Cevap: İbadet; kulluk etmek, tapınmak, insanın kendini aşağılaması,
alçaltması demektir. İbadet, Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için yapılır.
Başkasının muhabbetine, ihsanına kavuşmak için yapılan ibadet, ona tapınmak
olur. Hadis-i şerifte;
(Dünyada riya ile ibadet edene, kıyamet günü, ey kötü insan! Bugün sana
sevap yoktur. Dünyada kimler için ibadet ettin ise, sevaplarını onlardan iste
denir) buyuruldu.
Bir kimse, hep nefsinin istekleri peşinde koşar ve nefsinin
istediklerine kavuşabilmek için her şeyi yapıyorsa, bu kimse, nefsinin
esiridir, kölesidir ve nefsine tapmaktadır. Herhangi bir kimsenin sözüne
uyarak, İslâmiyetin dışına çıkmak, onun sözlerini, İslâmiyetten üstün tutmak, o
kimsenin kölesi olmak ve ona tapınmak demektir. Bunun için insan, neyin esiri,
kimin kölesi ve kulu olduğuna dikkat etmelidir. Ebû Ali Dekkâk hazretleri,
nasihat isteyen birisine hitaben;
"Sen kimin esiri ve mülküysen onun kulusun. Eğer nefsinin esiri ve mülkü
isen nefsinin kulusun. Eğer dünyanın esiriysen, dünyanın kulusun ve
kölesisin" buyurmuştur.
Bir sene Belh şehrinde kıtlık olur ve insanlar yiyecek bir
şey bulamazlar. Bu yüzden hiç kimsenin yüzü gülmemektedir. İnsanlar bu hâlde
iken, Şakîk-i Belhî hazretleri, çarşıda neşeli bir köle görür ve ona;
-Herkes üzüntülü iken sen niçin bu kadar neşelisin, diye sorar. Köle;
-Benim efendim zengindir, beni aç, çıplak bırakmaz ki, der. Şakîk-i Belhî
hazretleri, kölenin bu sözü karşısında;
“Aman ya Rabbi! Az bir dünyalığı olan şu zenginin kölesi böyle neşeli. Halbuki,
sen bütün canlıların rızıklarına kefil oldun. Biz niçin gam ve keder içinde
olalım” diyerek yüzünü ahirete çevirir.
İnsan, ya kendisi gibi yaratılmış olan bir insanın, varlığın
esiri, kölesi, kuludur veya her şeyin sahibi, yaratanı olan Allahü teâlânın
kuludur. Herkes, dünyada yaptığı tercihe göre, ahirette hesap verecektir.
Peygamber efendimiz;
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: Benim şerikim, ortağım yoktur. Başkasını bana
ortak eden, sevaplarını ondan istesin. İbadetlerinizi ihlas ile yapınız! Allahü
teâlâ, ihlas ile yapılan işleri kabul eder) buyurmuştur.
Sual: İhlas, takva, feyiz ve Allaha yaklaşmak ne demek ve
nasıl elde edilir?
Cevap: İhlas, ibadetleri, Allahü teâlâ emrettiği için
yapmaktır. Ehl-i sünnet olan her müminde biraz ihlas vardır. Takva ile ve
ibadet yapmakla, kendisine Feyiz denilen kalp nurları gelir.
Bir velinin, evliyanın kalbinden saçılan bu feyizlerden, nurlardan alırsa,
ihlası çabuk ve çok artar. Takva, haramlardan nefret etmek, haram
işlemeyi hatıra bile getirmemektir. Allahü teâlâya yaklaşmak, Onun rızasına,
sevmesine kavuşmak demektir. Allahü teâlânın müminlerin kalplerine gönderdiği
nurlar, feyizler, ibadetleri ve takvası çok olanlara, gelmektedir.