İmam-ı Matüridi
İmam-ı Matüridi
Ehl-i sünnetin iki itikad imamından birincisidir. İsmi,
Muhammed bin Muhammed Matüridi'dir. Künyesi, Ebu Mensur'dur. Doğum yeri
Semerkand'ın Matürid nahiyesidir. Hicri 333 (m. 944) yılında Semerkand'da vefat
etti.
İmam-ı Matüridi, imam-ı a'zam Ebu Hanife'nin naklen bildirdiği ve yazdığı Ehl-i
sünnet itikadının, kelam bilgilerini, ondan nakledenler vasıtasıyla kitaplara
geçirdi, izah ve ispat etti. Kelam ilminde, akaidde müctehid olan imam-ı
Matüridi, kelam ve fıkıh ilmini Ebu Nasr İyad'dan öğrendi.
İlimde çok iyi yetişen imam-ı Matüridi, çeşitli kitaplar yazmak ve talebe
yetiştirmek suretiyle Ehl-i sünnet itikadını yaymıştır.
Yetiştirdiği talebelerden el-Hakim es-Semerkandi adıyla meşhur Ebul-Kasım ishak
bin Muhammed, Ebu Muhammed Abdülkerim bin Musa el-Pezdevi, Ebul-Leys el-Buhari
ve Ebul-Hasen bin Said gibi ilim ve takva yönünden yükselmiş olan büyük âlimler
başta gelmektedir. Böylece, İmam-ı a'zam hazretlerinden gelen itikad
bilgilerini nakleden İmam-ı Matüridi'den sonra da, talebeleri ve talebelerinin
talebeleri bu hususta binlerce kitap yazarak, Peygamber efendimizin gösterdiği
doğru yol olan Ehl-i sünnet itikadını yaymışlardır.
İmam-ı Matüridi'nin yaşadığı devir, Abbasi Devleti'nin zayıflamaya başladığı ve
yeni İslam devletlerinin kurulduğu, çeşitli siyasi güçler ve itikadi fırkalar
arasında mücadelenin arttığı bir zamana rastlar. İmam-ı Matüridi de diğer İslam
âlimleri gibi, kendi zamanında Ehl-i sünnet itikadını müdafaa etmiş, açık bir
şekilde izah ederek yaymış ve müslümanların bu doğru itikada uymalarını
sağlamıştır. Bu hususta takip ettiği usul, İmam-ı a'zamın el-fıkh-ül-ekber,
er-Risale, el-fıkh-ül-ebsat, el-Âlim vel müteallim ve el-Vasiyye gibi itikadla
ilgili kitaplarında bildirilen itikad bilgilerini, akli ve nakli delillerle
açıklayarak tasnif etmek olmuştur. Böylece Matüridi hazretleri, Ehl-i sünnet
itikadında müctehid imam oldu.
Eserleri:
Hayatını ilme ve Ehl-i sünnet itikadını yaymaya hasreden ve bu hususta büyük
hizmetler veren Matüridi hazretleri, benzerine rastlanmayacak ölçüde değerli
eserler yazmıştır. Başlıca eserleri şunlardır
1) Kitab-üt-tevhid: Bu kitapta sapık fırkaların sözlerinin yanlış
olduğunu ispat edip, doğru itikad olan Ehl-i sünnet itikadını çok mükemmel bir
şekilde açıklamıştır.
2) Tevilat-ül-Kur'an: Tefsire dair benzeri az bulunan bir eserdir.
Semerkandi bu esere büyük bir şerh yazmıştır.
3) Reddü Evaili'l-Edille lil Ka'bi ve Beyanü vehmi'l Mutezile:Mutezileyi
reddeden ve çürüten bir eserdir.
4) Er-Reddü ala usül'il Karamita: Karamita fırkasını reddeden bir
eserdir.
5) Reddu kitab-ül-imame li Ba'zir-Revafiza: Eshab-ı kirama düşman
olanları reddeden bir eseridir.
6) Kitab-ül-makalat fil-kelam: Kelam ilmine dair bir eseridir.
7) Me'haz-üş-şeriyye: Fıkıh ilmine dairdir.
8) Kitab-ül-cedel: Usül-ü fıkıh ilmine dair olan bu eserinden başka
kitapları da vardır.
İmam-ı Matüridi'nin naklen bildirdiği Ehl-i sünnet itikadının esaslarından
bazıları şunlardır:
Allahü teâlâ kadim olan zatı ile vardır.
Her şeyi, O yaratmıştır. Birdir. İbadete hakkı olan da Odur. Ondan başka hiçbir
şey, ibadet olunmaya layık değildir. Kâmil sıfatları vardır. Bu sıfatları;
hayat, ilim, semi', basar, kudret, irade, kelam ve tekvin'dir. Bu sıfatları da
ezelidir. Allahü teâlânın isimleri tevkifidir, yani dinimizde bildirilen
isimleri söylemek uygun olup, bunlardan başkasını söylemek yasak edilmiştir.
Kur'an-ı kerim Allah kelamıdır, Onun sözüdür. Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimi harf
ve kelime olarak gönderdi. Bu harfler mahluktur. Bu harf ve kelimelerin manası,
Kelam-ı ilahiyi taşımaktadır. Bu harflere, kelimelere Kur'an denir. Bu harf ve
kelime kalıpları içinde Kelam-ı ilahi olan Kur'an mahluk değildir. Allahü
teâlânın öteki sıfatları gibi ezelidir, ebedidir.
Allahü teâlâyı müminler Cennette, cihetsiz olarak ve karşısında bulunmayarak ve
nasıl olduğu anlaşılmayarak ve ihatasız, yani şekli olmayarak görecektir. Nasıl
görüleceği düşünülemez. Çünkü Onu görmeyi akıl anlayamaz. Allahü teâlâ, dünyada
görülemez. Bu dünya ve insanın bu dünyadaki yapılışı Onu görmek nimetine
kavuşmaya elverişli değildir. Dünyada görülür diyen yalancıdır. Hazret-i Musa,
Peygamber olduğu halde bu dünyada göremedi. Peygamber efendimiz mirac gecesinde
gördü ise de, bu dünyada değildi. Dünyadan çıktı, ahirete karıştı. Cennete
girdi ve orada gördü.
Allahü teâlâ, insanları yarattığı gibi, insanların işlerini de, O yaratıyor.
İyi ve kötü işlerin hepsi Onun takdiri, dilemesi iledir. Fakat iyi işlerden
razıdır, fenalardan razı değildir, insanın yaptığı işte, kendi kuvveti de tesir
eder. Bu tesire "kesb" denir.
Peygamberler Allahü teâlâ tarafından seçilmiş, gönderilmiş insanlardır. Onların
Allahü teâlâdan getirdiği her haber doğrudur, yanlışlık yoktur.
Kabir azabı, kabrin sıkması, kabirde Münker ve Nekir denilen meleklerin soru
sorması, kıyamette her şeyin yok olacağı, göklerin yarılacağı, yıldızların
yollarından çıkıp dağılacakları, yer küresinin, dağların parçalanması ve
herkesin mezardan çıkması, mahşer yerinde toplanması, yani ruhların cesetlere
gelmesi, kıyamet gününün zelzelesi, o günün dehşeti, korkuşu ve kıyamette sual
ve hesap, iyiliklerin ve günahların oraya mahsus bir terazi ile tartılması,
Cehennem üzerinde sırat köprüsünün bulunması vardır. Bunların hepsi olacaktır.
Müminlere mükafat ve nimet için hazırlanmış olan Cennet, kâfirlere azap için
hazırlanmış Cehennem şimdi vardır. Her ikisini de Allahü teâlâ yoktan var
etmiştir. Cennet ve Cehennem ebedi, sonsuz kalınacak yerdir. Zerre kadar imanı
olan ve bu iman ile ahirete göçen Cehennemde ebedi (sonsuz) kalmayacaktır.
İbadetler imana dahil değildir. Farzların farz olduğuna inanıp, tembellikle
yapmayan kâfir olmaz.
Mümin ne kadar büyük günah işlerse işlesin imanı gitmez. Ancak farzlara ve
haramlara, olduğu gibi inanmak lazımdır. Emir ve yasaklardan herhangi birine
inanmamak veya hafife almak veya alay etmek, değiştirmeye kalkışmak imanı
giderir ve sonsuz olarak Cehennemde yanmaya sebep olur.
Halifelikten konuşmak, dinin esas bilgilerinden değildir. Dört halifenin
yüksekliği halifelik sıralarına göredir. Eshab-ı kiramın hepsini istisnasız
sevmek ve hürmet etmek lazımdır. Hepsi adil ve din ilimlerinde müctehid
idiler.
Muhammed aleyhisselama iman edenler, başka Peygamberlerin ümmetinden daha
üstündür.
Matem tutmak, dinde yoktur. Üzülmek başka, matem tutmak başkadır. Hadis-i
şerifte, (İki şey vardır ki, insanı küfre (imanın
gitmesine) sürükler. Biri, bir kimsenin soyuna sövmek, ikincisi, ölü
için matem tutmaktır) buyuruldu.
Resulullaha, Eshab-ı kirama, Tabiine ve evliyaya tevessül ederek, yani onları
vesile ederek dua etmek, duanın kabulüne sebep olur.
Dini deliller müctehidler için dörttür: Kitap, Sünnet, icma-i ümmet, Kıyası
fukaha. Avamın delili müctehidin fetvasıdır.
Tenasühe, yani ölen insanın ruhunun başka bir çocuğa geçerek, tekrar dünyaya
gelmesine inanmak, dine aykırıdır. Böyle inananın imanı gider.
Kıyamet günü Allahü teâlânın izni ile iyiler kötülere şefaat edecek, araya
girecektir. Peygamber efendimiz, (Şefaatim ümmetimden günahı büyük
olanlaradır) buyurdu.
Peygamberin mucizesi, evliyanın kerameti ve salih müminlerin firaseti haktır.
Evliyanın kerameti, vefatından sonra da devam eder.
Her bid’at dalalettir, sapıklıktır. Bid’at, dinde sonradan yapılan şey
demektir. Peygamberimiz ve dört halifesinin zamanlarında bulunmayıp da,
onlardan sonra dinde meydana çıkarılan, itikad ve ibadet olarak yapılmaya
başlanan değişikliklerdir ve büyük felakettir.
Mest denilen ayakkabı üzerine mesh ederek (ıslak el ile dokunarak) abdest
alınır. Çıplak ayak üzerine mesh edilmez.
Ebu Mensur-i Matüridi hazretleri, irade-i cüziyye hakkında buyurdu ki:
İrade-i cüziyye, bir varlık değildir. Var olmayan şey, yaratılmış olmaz,
irade-i cüziyye, kullarda bir haldir. Kuvveti, bir şeyi yapmak ve yapmamakta
kullanmaktır. Kullar, irade-i cüziyyelerini kullanmakta serbesttir. Mecbur
değildir. Şeytana, (İrade, bende bir haldir, iyiliğe kullanırsam Allahü teâlâ
iyiliği yaratır. Kötülüğe sarf edersem, onu yaratır. Eğer sarf etmezsem,
ikisini de yaratmaz) diye cevap verilir.
Allahü teâlânın, kul irade etmeden de, yaratması caiz ise de, ihtiyari olan
işleri yaratmaya, kulların iradelerini sebep kılmıştır. İrade-i cüziyyemizin
sebep olması da, Allahü teâlânın iradesi iledir. Kul, bir iş yapmak irade
edince, Allahü teâlâ da, o işi irade ederse, o işi yaratır. Kul irade etmezse,
ihtiyari olan o işi yaratmaz. Şu halde, kul irade-i cüziyyesini ibadete sarf
ederse, Allahü teâlâ, ibadeti yaratır. Eğer günahlara sarf ederse, günahları
yaratır.
O zaman kul, dünyada fena olur, ahirette azap görür. Böyle olduğunu bilen bir
kimseye, şeytan bir şey diyemez.
(Siz, ancak Allahü teâlânın dilediğini arzu edersiniz!) mealindeki
âyet-i kerimenin manasını, Ebu Mensur-i Matüridi hazretleri şöyle açıklıyor:
"İhtiyari işleriniz, yalnız sizin iradenizle olmaz. Sizin iradenizden
sonra, Allahü teâlâ da, o işi irade edip yaratır.”