►Alışveriş Hakkında / Hadis
Alışveriş
Riyâzus
Sâlihîn / İmâm Nevevî
BÖLÜM: -114-
Alışveriş hakkında sahih hadis-i şerifler...
1370. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir adam
alacağını istemek üzere Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve
Peygamberimiz'e karşı
ağır bir ifade kullandı. Bunun üzerine ashâb ona haddini bildirmek istediler.
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
– "Onu bırakınız. Çünkü alacaklı olanın söz söylemeye hakkı vardır"
buyurdu. Sonra da:
– "Onun devesiyle aynı yaşta olan bir deve veriniz" diye emretti.
Sahâbîler:
– Yâ Resûlallah! Ancak onun devesinden daha iyi olan yaşlısını bulabiliyoruz,
dediler. Peygamber
Efendimiz:
– "O halde onu veriniz; şüphesiz ki sizin hayırlınız borcunu en güzel
şekilde ödeyendir"
buyurdu.
Buhârî, İstikrâz 4, Vekâlet 6, Hibe 23; Müslim, Müsâkât 120. Ayrıca bk. Tirmizî, Büyû‘ 75; Nesâî, Büyû‘ 64
1371. Câbir radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"Satışta, alışta ve borcunu istemekte kolaylık gösteren kimseye Allah rahmet etsin. "
Buhârî, Büyû‘ 16. Ayrıca bk. İbni Mâce, Ticârât 28
1372. Ebû Katâde radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
"Kıyamet gününün sıkıntılarından Allah'ın kendisini kurtarmasından
hoşlanan kimse, borcunu
ödeyemeyene mühlet tanısın veya ondan bir bölümünü indirsin. "
Müslim, Müsâkât 32. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 23
1373. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
"İnsanlara borç para veren bir adam vardı. O hizmetçisine şöyle derdi:
– Darda kalmış bir fakire vardığında onu affediver; umulur ki Allah da bizim
günahlarımızı
affeder.
Nihayet o kişi Allah'a kavuştu ve Allah onu affetti. "
Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Müsâkât 31. Ayrıca bk. Buhârî, Büyû‘ 18
1374. Ebû Mes'ûd el–Bedrî radıyallahu
anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Sizden önceki ümmetlerden bir adam hesaba çekildi; hayır namına hiçbir
şeyi bulunamadı.
Fakat bu adam insanlarla düşer kalkardı ve zengin bir kimse idi. Hizmetçisine,
darda kalan
fakirlerin borcunu affetmesini emrederdi. Azîz ve Celîl olan Allah:
"Biz affetmeye ondan daha lâyıkız; onu affediniz" buyurdu. "
Müslim, Müsâkât 30. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, IV, 120
1375. Huzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi:
Allah'ın kendisine mal ihsân ettiği kullarından biri Cenâb–ı Hakk'ın huzuruna
getirildi. Allah Teâlâ
ona:
– Dünyada ne yaptın? diye sordu. Hadisin râvisi Huzeyfe, kullar Allah'tan
hiçbir sözü gizleyemezler,
demiştir. Bu adam da:
– Ey Rabbim! Bana malını verdin; ben de insanlarla alış veriş yapardım. Alış
verişte kolaylık
göstermek benim huyumdu. Zengine kolaylık gösterir, fakire mühlet verirdim,
dedi. Bunun üzerine
Allah Teâlâ:
– "Ben buna senden daha lâyıkım" dedi. (Meleklere de) "Kulumu
affediniz" buyurdu.
Ukbe İbni Âmir ve Ebû Mes'ûd el–Ensârî radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
– Biz bunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ağzından böylece işittik.
Müslim, Müsâkât 29
1376. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
"Bir kimse darda bulunan borçluya mühlet verir veya borcunun bir kısmını
ya da tamamını
bağışlarsa, Cenâb–ı Hak o kişiyi Allah'ın gölgesinden başka gölge bulunmayan
kıyamet
gününde arşının altında gölgelendirir. "
Tirmizî, Büyû‘ 67. Ayrıca bk. Müslim, Zühd 74; İbni Mâce, Sadakât 14
1377. Câbir radıyallahu anh' den rivayet
edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
ondan bir deve satın almıştı. Devenin parasının tartılmasını ve üzerine bir
miktar ilâve edilmesini
emretti.
Buhârî, Büyû‘ 34, Hibe 23; Müslim, Müsâkât 109–115
1378. Ebû Safvân Süveyd İbni Kays
radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben ve Mahreme el–Abdî, satmak üzere Hecer kasabasından bezden yapılmış elbise
getirttik. Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza geldi ve bizden iç çamaşırı almak istedi.
Yanımda paraları tahsil
eden bir muhasebecim vardı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona:
"Alacağın ücreti tart; bir miktar da ilâve et" buyurdu.
Ebû Dâvûd, Büyû‘ 7; Tirmizî, Büyû‘ 66. Ayrıca bk. Nesâî, Büyû‘ 54; İbni Mâce, Libâs 12, Ticârât 34
1379. Muâviye radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"Allah, hakkında hayır dilediği kimseye din hususunda büyük bir anlayış verir. "
Buhârî, İlim 10, Humus 7, İ'tisâm 10; Müslim, İmâre 175, Zekât 98, 100. Ayrıca bk. Tirmizî, İlim 4; İbni Mâce, Mukaddime 17
1380. Abdullah İbni Mes'ûd radıyallahu
anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Yalnız şu iki kimseye gıbta edilir:
Allah'ın kendisine ihsân ettiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse;
Allah'ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da öğreten kimse. "
Buhârî, İlim 15, Zekât 5, Ahkâm 3, İ'tisâm 13, Tevhîd 45; Müslim, Müsâfirîn 268. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 24; İbni Mâce, Zühd 2
1381. Ebû Mûsâ el–Eş’arî radıyallahu
anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidâyet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura
benzer.
Yağmurun yağdığı yerin bir bölümü verimli bir topraktır: Yağmur suyunu emer,
bol çayır ve ot
bitirir. Bir kısmı da suyu emmeyip üstünde tutan çorak bir yerdir. Allah burada
biriken sudan
insanları faydalandırır. Hem kendileri içer, hem de hayvanlarını sular ve
ziraatlarını o su
sayesinde yaparlar. Yağmurun yağdığı bir yer daha vardır ki, düz ve hiçbir
bitki bitmeyen
kaypak ve kaygan arazidir. Ne su tutar, ne de ot bitirir. İşte bu, Allah’ın
dininde anlayışlı olan
ve Allah’ın benimle gönderdiği hidâyet ve ilim kendisine fayda veren, onu hem
öğrenen hem
öğreten kimse ile, buna başını kaldırıp kulak vermeyen, Allah’ın benimle
gönderdiği hidâyeti
kabul etmeyen kimsenin benzeridir. "
Buhârî, İlim 20; Müslim, Fezâil 15
1382. Sehl İbni Sa'd radıyallahu anh'den
rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem Ali radıyallahu anh'a şöyle dedi:
"Allah'a yemin ederim ki, Cenâb–ı Hakk'ın senin aracılığınla bir tek
kişiyi hidayete
kavuşturması, senin, en kıymetli dünya nimeti olan kırmızı develere sahip
olmandan daha
hayırlıdır. "
Buhârî, Fezâilü'l–ashâb 9, Meğâzî 38; Müslim, Fezâilü's–sahâbe 34
1383. Abdullah İbni Amr İbni Âs
radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Benim tarafımdan (tebliğ edilen Kur'an'dan) bir âyet bile olsa insanlara
ulaştırınız.
İsrailoğulları(nın ibretli kıssaları)ndan da haber verebilirsiniz. Bunda bir
sakınca yoktur. Kim
bile bile bana yalan isnad ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın. "
Buhârî, Enbiyâ 50. Ayrıca bk. Tirmizî, İlm 13
1384. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır. "
Müslim, Zikr 39. Ayrıca bk. Buhârî, İlim 10; Ebû Dâvûd, İlim 1; Tirmizî, Kur'ân 10, İlim 19; İbni Mâce, Mukaddime 17
1385. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Hidâyete davet eden kimseye, kendisine uyanların sevabı kadar sevap
verilir. Bu onların
sevaplarından da hiçbir şey azaltmaz. "
Müslim, İlim 16. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 6; Tirmizî, İlim 15; İbni Mâce, Mukaddime 14
1386. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey
bundan
müstesnadır: Sadaka–i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat. "
Müslim, Vasiyyet 14. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâya 14; Tirmizî, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ 8
1387. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. Sadece Allah'ı zikretmek ve
O'na yaklaştıran
şeylerle, ilim öğreten âlim ve öğrenmek isteyen öğrenci bundan müstesnadır. "
Tirmizî, Zühd 14. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 3
1388. Enes radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"İlim tahsil etmek için yolculuğa çıkan kimse, evine dönünceye kadar Allah yolundadır. "
Tirmizî, İlim 2
1389. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Mü'min, cennete girinceye kadar hiçbir hayıra doymaz. "
Tirmizî, İlim 19
1390. Ebû Ümâme radıyallahu anh'den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
"Âlimin âbide üstünlüğü, benim sizin en aşağı derecede olanınıza
üstünlüğüm gibidir. " Sonra
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Şüphesiz ki Allah, melekleri, gök ve yer ehli, hatta yuvasındaki karınca
ve balıklar bile
insanlara hayrı öğretenlere dua ederler. "
Tirmizî, İlim 19
1391. Ebü'd–Derdâ radıyallahu anh şöyle
dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken işittim:
"Bir kimse, ilim elde etmek arzusuyla bir yola girerse, Allah o kişiye
cennetin yolunu
kolaylaştırır. Muhakkak melekler yaptığından hoşnut oldukları için ilim
öğrenmek isteyen
kimsenin üzerine kanatlarını gererler. Göklerde ve yerde bulunanlar, hatta
suyun içindeki
balıklar bile âlim kişiye Allah'tan mağfiret dilerler. Âlimin âbide karşı
üstünlüğü, ayın diğer
yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki âlimler, peygamberlerin
vârisleridir.
Peygamberler altın ve gümüşü miras bırakmazlar; sadece ilmi miras bırakırlar. O
mirası alan
kimse, bol nasip ve kısmet almış olur. "
Ebû Dâvûd, İlim 1; Tirmizî, İlim 19. Ayrıca bk. Buhârî, İlim 10; İbni Mâce, Mukaddime 17
1392. İbni Mes'ûd radıyallahu anh'den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
"Bizden bir şey işitip, onu aynen işittiği gibi başkalarına ulaştıran
kimsenin Allah yüzünü
ağartsın. Kendisine bilgi ulaştırılan nice insan vardır ki, o bilgiyi, bizzat
işiten kimseden daha iyi
anlar ve korur. "
Tirmizî, İlim 7. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, İlim 10; İbni Mâce, Mukaddime 18; Menâsik 76
1393. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
"Bir kimseye bildiği bir konu sorulduğunda cevap vermezse, kıyamet gününde
ağzına ateşten
bir gem vurulur. "
Tirmizî, İlim 3. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, İlim 9; İbni Mâce, Mukaddime 24
1394. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim kendisinde Allah'ın rızası aranan bir ilmi sadece dünyalığa sahip
olmak için öğrenirse, o
kimse kıyamet gününde cennetin kokusunu bile duyamaz. "
Ebû Dâvûd, İlim 12. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 23
1395. Abdullah İbni Amr İbni Âs
radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken işittim:
"Allah Teâlâ ilmi insanların hafızalarından silip unutturmak suretiyle
değil, fakat âlimleri
öldürüp ortadan kaldırmak suretiyle alır. Neticede ortada hiçbir âlim bırakmaz.
İnsanlar bir
kısım cahilleri kendilerine lider edinirler. Onlara birtakım meseleler sorulur;
onlar da
bilmedikleri halde fetva verirler. Neticede hem kendileri sapıklığa düşer, hem
de insanları
saptırırlar. "
Buhârî, İlim 34; Müslim, İlim 13. Ayrıca bk. Buhârî, İ'tisâm 7; Tirmizî, İlim 5; İbni Mâce, Mukaddime 8
1396. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre, Resûl–i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem’e İsrâ gecesinde, birinde şarap, diğerinde süt bulunan iki
bardak getirildi. Bardaklara
şöyle bir baktıktan sonra süt bardağını aldı.
Bunun üzerine Cebrâil:
“Seni, insanın yaratılış gayesine uygun olana yönlendiren Allah’a hamdolsun.
Şayet içki dolu
bardağı alsaydın, ümmetin sapıklığa düşerdi” dedi.
Müslim, Îmân 272 , Eşribe 92. Ayrıca bk. Buhârî, Tefsîru sûre (17), 3, Eşribe 1, 12; Nesâî, Eşribe 41
1397. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah’a hamdederek başlanmayan her önemli iş bereketsiz olur. ”
Ebû Dâvûd, Edeb 18. Ayrıca bk. İbni Mâce, Nikâh 19
1398. Ebû Mûsâ el–Eş‘arî radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kulun çocuğu vefat ettiği zaman Allah Teâlâ meleklerine:
– “Kulumun çocuğunu elinden aldınız öyle mi?” diye sorar. Onlar da:
– Evet, diye cevap verirler. Allah Teâlâ:
– “Kulumun gönül meyvesini mi kopardınız?” diye sorar. Melekler:
– Evet, diye cevap verirler. Allah Teâlâ tekrar:
– “O zaman kulum ne dedi?” diye sorar. Melekler:
– Sana hamdetti ve “innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn: Biz Allah’tan geldik,
Allah’a döneceğiz” dedi,
diye cevap verirler.
O zaman Allah Teâlâ şöyle buyurur:
– “Kulum için cennette bir köşk yapın ve ona hamd köşkü adını verin. ”
Tirmizî, Cenâiz 36
1399. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ, kulunun bir şey yedikten sonra hamdetmesinden, bir şey içtikten
sonra
hamdetmesinden hoşnut olur. ”
Müslim, Zikir 89. Ayrıca bk. Tirmizî, Et’ime 18
1400. Abdullah İbni Amr İbni Âs
radıyallahu anhümâ Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’i şöyle buyururken dinlediğini söylemiştir:
“Kim bana bir defa salâtü selâm getirirse, bu sebeple Allah Teâlâ da ona on
misli merhamet
eder. ”
Müslim, Salât 70. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 26; Tirmizî, Vitir 21; Nesâî, Ezân 37, Sehv, 55
1401. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Kıyâmet gününde insanların bana en yakın olanları, bana en çok salât ü selâm getirenleridir. ”
Tirmizî, Vitir 21
1402. Evs İbni Evs radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem:
– "Günlerinizin en faziletlisi cuma günüdür. Bu sebeple o gün bana çokça
salâtü selâm getiriniz;
zira sizin salâtü selâmlarınız bana sunulur” buyurunca, ashâb–ı kirâm:
– Yâ Resûlallah! Vefat ettiğin ve senden hiçbir eser kalmadığı zaman salâtü
selâmlarımız sana nasıl
sunulur? diye sordular.
Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm:
– "Allah Teâlâ peygamberlerin bedenlerini çürütmeyi toprağa haram kıldı" buyurdu.
Ebû Dâvûd, Salât 201, Vitir 26. Ayrıca bk. Nesâî, Cum`a 5; İbni Mâce, İkamet 79, Cenâiz 65
1403. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Yanında adım anıldığı halde bana salâtü selâm getirmeyen kimse perişan olsun. ”
Tirmizî, Daavât 101
1404. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kabrimi bayram yeri haline çevirmeyiniz. Bana salâtü selâm getiriniz. Zira
nerede olursanız
olun sizin salâtü selâmınız bana ulaşır. ”
Ebû Dâvûd, Menâsik 97
1405. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse bana salâtü selâm getirdiği zaman, onun selâmını almam için Allah
Teâlâ ruhumu
iade eder. ”
Ebû Dâvûd, Menâsik 96. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 527
1406. Ali radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“Cimri, yanında adım anıldığı halde bana salâtü selâm getirmeyen kimsedir. ”
Tirmizî, Daavât, 101. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 201
1407. Fedâle İbni Ubeyd radıyallahu anh
şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazdan sonra Allah’a hamd etmeden,
Peygamber
aleyhisselâm’a salâtü selâm getirmeden dua eden bir adamı işitti. Bunun
üzerine:
“Bu adam acele etti” buyurdu. Sonra o adamı yanına çağırdı. Ona veya bir
başkasına şöyle buyurdu:
“Biriniz dua edeceği zaman önce Allah Teâlâ’ya hamdü senâ etsin, sonra
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’e salâtü selâm getirsin. Daha sonra da dilediği şekilde dua etsin. ”
Ebû Dâvûd, Vitir 23. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 65; Nesâî, Sehv 48
1408. Ebû Muhammed Kâ‘b İbni Ucre
radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gün Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza gelmişti. Kendisine:
– Yâ Resûlallah! Sana nasıl selâm vereceğimizi öğrendik, sana nasıl salavât
getireceğiz? diye sorduk.
O da şöyle buyurdu:
– “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ salleyte alâ âli
İbrâhîm, inneke
hamîdün mecîd. Allâhümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ bârekte
alâ âli
İbrâhîm, inneke hamîdün mecîd: Allahım! İbrâhim’in âline rahmet ettiğin gibi
Muhammed’e ve âline
de rahmet et. Şüphesiz sen övülmeye lâyık ve yücesin. Allahım! İbrâhim’in âline
hayır ve bereket
lutfettiğin gibi Muhammed’e ve âline de hayır ve bereket ihsan et. Şüphesiz sen
övülmeye lâyık ve
yücesin, deyiniz. ”
Buhârî, Daavât 32, Tefsîru sûre (33), 10; Müslim, Salât 66. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 179; Tirmizî, Vitir 20; Nesâî, Sehv 51; İbni Mâce,
İkâme 25
1409. Ebû Mes‘ûd el–Bedrî radıyallahu anh
şöyle dedi:
Biz Sa‘d İbni Ubâde radıyallahu anh ile birlikte otururken Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem
yanımıza geldi. Beşîr İbni Sa‘d ona:
– Yâ Resûlallah! Allah Teâlâ sana salavât getirmemizi emretti. Sana nasıl
salâtü selâm getireceğiz?
diye sordu.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sükût buyurdu. Sükûtun
uzaması sebebiyle biz
içimizden, keşke sormasaydı, diye geçirdik. Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle
buyurdu:
– “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ salleyte alâ âli
İbrâhîm, ve
bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ bârekte alâ âli İbrâhîm, inneke
hamîdün
mecîd: Allahım! İbrâhim’in âline rahmet ettiğin gibi Muhammed’e ve âline de
rahmet et. Allahım!
İbrâhim’in âline hayır ve bereket lutfettiğin gibi Muhammed’e ve âline de hayır
ve bereket ihsan et.
Şüphesiz sen övülmeye lâyık ve yücesin, deyiniz. Selâm ise bildiğiniz gibidir. ”
Müslim, Salât 65. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (33), 23
1410. Ebû Humeyd es–Sâ‘idî radıyallahu
anh şöyle dedi:
Ashâb–ı kirâm:
– Yâ Resûlallah! Sana nasıl salavât getireceğiz? diye sordular. Şöyle buyurdu:
– “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ ezvâcihî ve zürriyyetihî kemâ salleyte
alâ İbrâhîm, ve
bârik alâ Muhammedin ve alâ ezvâcihî ve zürriyyetihî kemâ bârekte alâ İbrâhîm,
inneke hamîdün
mecîd: Allahım! İbrâhim’in âline rahmet ettiğin gibi Muhammed’e, hanımlarına ve
zürriyetine de
rahmet et. İbrâhim’e hayır ve bereket lutfettiğin gibi Muhammed’e, hanımlarına
ve zürriyetine de
hayır ve bereket ihsan et. Şüphesiz sen övülmeye lâyık ve yücesin, deyiniz. ”
Buhârî, Enbiyâ 10, Daavât 33; Müslim, Salât 69. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 179; Nesâî, Sehv 54; İbni Mâce, İkâme 25
1411. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Dile hafif, mîzana konduğunda ağır gelen ve Rahmân olan Allah’ı hoşnut eden
iki cümle
vardır: Sübhânallahi ve bi–hamdihî sübhânallahi’l–azîm: Ben Allah’ı ulûhiyyet
makamına
yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim. Ben Yüce Allah’ı
ulûhiyyet makamına
yakışmayan sıfatlardan tekrar tenzih ederim”
Buhârî, Daavât 65, Eymân 19, Tevhîd 58; Müslim, Zikir 31. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 60; İbni Mâce, Edeb 56
1412. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu
anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sübhânallâhi velhamdülillâhi velâ ilâhe illallahü vallâhü ekber demek, benim
için, üzerine güneş
doğan her şeyden daha kıymetlidir. ”
Müslim, Zikir 32. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 128
1413. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle
buyurduğunu söyledi:
“Bir kimse her gün yüz defa, lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh,
lehü’l–mülkü ve lehü’l–
hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr, derse, on köle âzâd etmiş kadar sevap
kazanır; ona yüz
iyilik sevabı yazılır; yüz günahı bağışlanır; bu zikir o gün akşama kadar o
kimsenin şeytandan
korunmasını sağlar. Bu zikri ondan daha fazla tekrarlayan kimse dışında hiç
kimse daha
faziletli bir iş yapmamış olur”. Resûl–i Ekrem sözüne şöyle devam etti: “Bir
kimse günde yüz defa
sübhânallâhi ve bi–hamdihî derse, onun günahları deniz köpüğü kadar bile olsa hepsi bağışlanır.
Buhârî, Bed’ü’l–halk 11; Daavât 64, 65; Müslim, Zikir 28. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 59, 62; İbni Mâce, Duâ 14
1414. Ebû Eyyûb el–Ensârî radıyallahu
anh'den rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse on defa, lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l–mülkü ve
lehü’l–hamdü ve
hüve alâ külli şey’in kadîr, derse, İsmâil aleyhisselâm’ın soyundan dört
kimseyi hürriyetine
kavuşturmuş gibi sevap kazanır. ”
Buhârî, Daavât 64; Müslim, Zikir 30. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 103
1415. Ebû Zer radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:
“Allah’ın en çok hoşlandığı sözü sana bildireyim mi? Allah’ın en çok hoşlandığı
söz,
sübhânallahi ve bi–hamdihî demektir”, buyurdu.
Müslim, Zikir 85
1416. Ebû Mâlik el–Eş’arî radıyallahu
anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Temizlik imanın yarısıdır. el–Hamdü lillâh duası mizanı, sübhânallahi
ve’l–hamdü lillâhi zikri
ise yer ile göklerin arasını sevap ile doldurur. ”
Müslim, Tahâret 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 86
1417. Sa‘d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu
anh şöyle dedi:
Bir bedevî Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek:
– Bana söyleyeceğim bir zikir öğret, dedi.
Resûl–i Ekrem ona şu zikri okumasını tavsiye etti:
– “Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, Allâhü ekber kebîran ve’l–hamdü
lillâhi kesîrâ ve
sübhânallâhi Rabbi’l–âlemîn, velâ havle velâ kuvvete illâ
billâhi’l–Azîzi’l–Hakîm: Tek olan
Allah’tan başka ilâh ve O’nun bir eşi ve benzeri de yoktur. Kudreti ve
saltanatıyla Allah en büyüktür.
Bitip tükenmeyen hamd O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ı ulûhiyyet
makamına
yakışmayan sıfatlardan tenzih ederim. Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek
kuvvet ancak Azîz ve
Hakîm olan Allah’ın yardımıyla kazanılabilir. ”
Bedevî:
– Bunlar Rabbim için söyleyeceğim dua ve zikirlerdir. Kendim için ne
söylemeliyim? dedi.
Resûl–i Ekrem:
– “Allâhümmağfir lî verhamnî vehdinî verzuknî: Allahım, beni bağışla, bana
merhamet et, rızânı
kazandıracak işler yaptır ve bana hayırlı rızık ver, de” buyurdu.
Müslim, Zikir 33–36
1418. Sevbân radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem selâm verip namazdan çıkınca üç defa
istiğfâr eder ve
“Allâhümme ente’s–selâm ve minke’s–selâm tebârekte yâ ze’l–celâli ve’l–ikrâm:
Allahım selâm
sensin. Selâmet ve esenlik sendendir. Ey azamet ve kerem sahibi Allahım, sen
hayır ve bereketi çok
olansın” derdi.
Hadisin râvilerinden biri olan Evzâî’ye:
– İstiğfâr nasıl yapılır? diye sorulunca:
– Estağfirullah, estağfirullah demektir, dedi.
Müslim, Mesâcid 135, 136. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 25; Tirmizî, Salât 108; Nesâî, Sehv 81, 82; İbni Mâce, İkame 32
1419. Muğîre İbni Şu‘be radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem selâm verip namazdan çıkınca şu duayı okurdu:
“Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l–mülkü ve lehü'l–hamdü ve hüve
alâ külli şey'in
kadîr. Allâhümme lâ mâni‘a li–mâ a‘tayte ve lâ mu‘tıye li–mâ mena‘te velâ
yenfeu ze’l–ceddi
minke’l–ceddü: Allah’tan başka ilâh yoktur, yalnız Allah vardır. O tektir,
ortağı yoktur. Mülk
O’nundur, hamd O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye yeter. Allahım! Senin
verdiğine engel olacak,
vermediğini de verecek bir kimse yoktur. Senin lutfun olmadan hiçbir zengine serveti fayda vermez. ”
Buhârî, Ezân 155, İ‘tisâm 3, Kader 12, Daavât 18; Müslim, Mesâcid 137, 138. Ayrıca bk. Müslim, Salât 194, 205, 206; Ebû Dâvûd, Salât
140, Vitir 25; Tirmizî, Salât 108; Nesâî, Tatbîk 25, Sehv 85, 89
1420. Abdullah İbni’z–Zübeyr radıyallahu
anh namazdan sonra selâm verince her defasında
şöyle derdi:
“Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l–mülkü ve lehü'l–hamdü ve hüve
alâ külli şey'in
kadîr; lâ havle velâ kuvvete illâ billâh; lâ ilâhe illallahu velâ na‘büdü illâ
iyyâh; lehü’n–ni‘metü ve
lehü’l–fazlu ve lehü’s–senâü’l–hasen; lâ ilâhe illallahu muhlisîne lehü’d–dîne
velev kerihe’l–
kâfirûn: Allah’tan başka ilâh yoktur; yalnız Allah vardır. O tektir, ortağı
yoktur. Mülk O’nundur,
hamd O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye yeter. Günahtan kaçacak güç, ibadet
edecek kuvvet ancak
Allah’ın yardımıyla kazanılabilir. Allah’tan başka ibadete lâyık bir ilâh
yoktur. Biz yalnız O’na ibadet
ederiz. Sahip olduğumuz nimet ve lutuf O’nundur. En güzel medh ü senâ O’na yakışır.
Kâfirler
hoşlanmasa bile, bütün samimiyetimizle, Allah’tan başka ilâh yoktur, deriz”.
Abdullah İbni’z–Zübeyr, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in her namazdan
sonra bu sözlerle
zikrettiğini söyledi.
Müslim, Mesâcid 139, 140. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 25; Nesâî, Sehv 34
1421. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den
rivayet edildiğine göre Mekke'den Medine'ye hicret
eden müslümanların fakirleri Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek
şöyle dediler:
– Varlıklı müslümanlar cennetin en yüksek derecelerini ve ebedî nimetleri alıp
götürdüler. Bizim
kıldığımız namazları onlar da kılıyorlar. Tuttuğumuz oruçları onlar da
tutuyorlar. Fazla malları olduğu
için hac ve umre yapıyorlar, cihad ediyorlar ve sadaka veriyorlar, biz
veremiyoruz.
Bunun üzerine Resûl–i Ekrem onlara:
– "Sizden önde gidenlere yetişebileceğiniz, sizden sonra gelenleri
geçebileceğiniz, sizin
yaptığınızı yapanlar dışında herkesten üstün olacağınız bir şeyi haber vereyim
mi?" diye sordu.
– Evet, söyle yâ Resûlallah! dediler.
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– "Her namazın ardından otuz üçer defa Allah’ı tesbih eder, O’na hamdeder
ve tekbir
getirirsiniz. ”
Hadisi Ebû Hüreyre’den rivayet eden Ebû Sâlih’in söylediğine göre, sahâbîler bu
zikirleri nasıl
okuyacaklarını sorunca Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:
“Her birinden otuz üçer defa olmak üzere sübhânallah, elhamdülillah, Allâhü ekber, dersiniz. "
Buhârî, Ezân 155; Daavât 18; Müslim, Mesâcid 142. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 24
Müslim’in
bir rivayetinde şu ilâve vardır:
Birkaç gün sonra fakir muhâcirler Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e
tekrar gelerek:
– Zengin kardeşlerimiz bizim yaptığımız zikirleri duymuşlar. Aynını onlar da
yapıyorlar, dediler.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– "Ne yapalım! Artık bu Allah'ın bir lutfudur, Allah lutfunu dilediğine verir. "
Müslim, Mesâcid 142
1422. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her namazdan sonra kim otuz üç defa sübhânallah, otuz üç defa elhamdülillâh,
otuz üç defa
Allâhü ekber der, yüze tamamlamak için de lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke
leh, lehü’l–mülkü
ve lehü’l–hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr: Allah’tan başka ilâh yoktur;
yalnız Allah vardır. O
tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye
yeter” derse,
günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affedilir. ”
Müslim, Mesâcid 146. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 96
1423. Kâ‘b İbni Ucre radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Farz namazların ardından okunan zikirleri okuyan –veya bunları yapan– kimse
hiçbir zaman
zarara uğramaz. Bunlar otuz üç defa sübhânallah, otuz üç defa elhamdülillâh,
otuz dört defa
Allâhü ekber demektir. ”
Müslim, Mesâcid 144, 145. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 25; Nesâî, Sehv 92
1424. Sa‘d İbni Ebû Vakkas radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem namazlardan sonra şu duayı okuyarak Allah’a
sığınırdı:
“Allâhümme innî eûzü bike mine’l–cübni ve’l–buhl, ve eûzü bike min en uredde
ilâ erzeli’l–ömr, ve
eûzü bike min fitneti’d–dünyâ, ve eûzü bike min fitneti’l–kabr: Allahım!
Korkaklıktan, cimrilikten
sana sığınırım. Erzel–i ömürden sana sığınırım. Dünya fitnesinden sana
sığınırım. Kabir fitnesinden
sana sığınırım. ”
Buhârî, Cihâd 25, Daavât 37, 41, 44. Ayrıca bk. Müslim, Zikir 50, 52; Nesâî, İstiâze 5, 6, 27, 39; İbni Mâce, Duâ 3
1425. Muâz radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem onun elinden tuttu ve:
“Muâz! Vallahi seni gerçekten seviyorum” buyurdu. Sonra sözüne şöyle devam
etti: “Muâz! Her
namazdan sonra şu duayı mutlaka okumanı tavsiye ediyorum: Allâhümme einnî alâ
zikrike ve
şükrike ve hüsni ibâdetik: Allahım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek,
sana lâyık ibadet etmek
için bana yardım eyle!. ”
Ebû Dâvûd, Vitir 26. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 60
1426. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz namazda tahiyyâtı bitirdiği zaman, dört şeyden Allah’a sığınarak şöyle
desin:
Allâhümme innî eûzü bike min azâbi cehennem ve min azâbi’l–kabr ve min
fitneti’l–mahyâ ve’l–
memât ve min şerri fitneti’l–mesîhi’d–deccâl: Allahım, cehennem azâbından ve
kabir azâbından,
hayat ve ölüm fitnesinden, kör deccâlin fitnesine uğramaktan sana sığınırım. ”
Müslim, Mesâcid 128. Ayrıca bk. Müslim, Mesâcid 130–134; Ebû Dâvûd, Salât 149, 179; Nesâî, Sehv 64
1427. Ali radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazda, teşehhüd ile selâm arasında
yaptığı duayı şöyle
diyerek bitirirdi:
“Allâhümmağfirlî mâ kaddemtü vemâ ahhartü, vemâ esrartü vemâ a‘lentü, vemâ
esraftü, vemâ
ente a‘lemü bihî minnî, ente’l–mukaddimü ve ente’l–muahhir, lâ ilâhe illâ ente:
Allahım! Şimdiye
kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, ölçüsüz
bir şekilde
işlediğim ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de sen,
geride bırakan da
sensin. Senden başka ilâh yoktur. ”
Müslim, Müsâfirîn 201, Zikir 70. Ayrıca bk. Buhârî, Teheccüd 1, Daavât 10, Tevhîd 8, 24; Ebû Dâvûd, Salât 119, Vitir 25; Tirmizî, Daavât
32
1428. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem rükû ve secdede şu duayı çok okurdu:
“Sübhâneke’llâhümme rabbenâ ve bi–hamdik. Allâhümm’ağfir lî: Allahım! Yüce
Rabbimiz! Seni
ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve sana hamdederim. Allahım! Beni bağışla. ”
Buhârî, Ezân 123, 139; Megâzî 5, Tefsîru sûre (110), 1; Müslim, Salât 217. Ayrıca bk. Müslim, Salât 218–220; Ebû Dâvûd, Salât 148, 151;
Nesâî, Tatbîk, 64, 65
1429. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem rükû ve secdede iken:
“Sübbûhün kuddûsün Rabbü’l–melâiketi ve’r–rûh: Allahım! Sen ulûhiyyetine
yakışmayan
sıfatlardan tamamıyla münezzehsin. Sen bütün kusurlardan ve noksanlardan
tamamıyla arınmışsın,
mukaddessin. Sen meleklerin ve Rûh’un Rabbisin” derdi.
Müslim, Salât 223. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 147; Nesâî, Tatbîk 11, 75
1430. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Rükûda âlemlerin Rabbine tâzim ediniz. Secdede ise dua etmeye çalışınız; çünkü
oradaki
duanızın kabul olma şansı daha fazladır. ”
Müslim, Salât 207. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148; Nesâî, Tatbîk 8, 62
1431. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok
dua etmeye
bakın!”
Müslim, Salât 215. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148; Nesâî, Tatbîk 78
1432. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem secdede şöyle dua ederdi:
“Allâhümmağfirlî zenbî küllehû, dikkahû ve cillehû, ve evvelehû ve âhirehû, ve
alâniyetehû ve
sirrehû: Allahım! Günahımın hepsini, küçüğünü, büyüğünü, öncesini, sonrasını,
açığını, gizlisini bana
bağışla!”
Müslim, Salât 219. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148
1433. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Bir gece Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in yanımda olmadığını
farkettim, karanlıkta el
yordamıyla bakınmaya çalıştım. Bir de baktım ki, rükûda –veya secde halinde–:
“Sübhâneke ve bi–hamdik, lâ ilâhe illâ ente: Ben seni ulûhiyyet makamına
yakışmayan sıfatlardan
tenzih eder ve sana hamdederim. Senden başka ibadete lâyık ilâh yoktur” diye zikrediyor.
Müslim, Salât 221.
Diğer bir
rivayete göre şöyle dedi:
(Onu araştırırken) elim ayağının tabanına temas etti. Secde vaziyetinde iki
ayağını da dikmiş şöyle
diyordu:
“Allâhümme innî eûzü bi–rızâke min sahatik, ve bi–muâfâtike min ukûbetik, ve
eûzü bike minke, lâ
uhsî senâen aleyke, ente kemâ esneyte alâ nefsike: Allahım! Senin gazabından
rızâna, azâbından
affına sığınırım. Ben senden sana sığınırım. Ben seni lâyık olduğun şekilde
medh ü senâ edemem. Sen
kendini nasıl medh ü senâ etmişsen öylesin. ”
Müslim, Salât 222. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148; Nesâî, Tatbîk 71, İsti‘âze 62
1434. Sa‘d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh
şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında bulunuyorduk. Bize:
– “Sizden biri her gün bin sevap kazanmaktan âciz midir?” diye sordu. Yanında
oturanlardan biri:
– Bir kimse her gün bin sevabı nasıl kazanır? diye sordu. Resûl–i Ekrem şöyle
buyurdu:
– “Yüz defa sübhânallah der, ona bin iyilik yazılır veya bin günahı bağışlanır. ”
Müslim, Zikir 37. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 58
1435. Ebû Zer radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
"Her birinizin her bir eklemi için günde bir sadaka vermesi gerekir. İşte
bu sebeple her tesbih
bir sadaka, her hamd bir sadaka, her tehlîl (lâ ilâhe illallah demek) bir sadaka,
her tekbîr bir
sadaka, iyiliği tavsiye etmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kuşluk
vakti kılınan
iki rek`at namaz bunların yerini tutar. "
Müslim, Müsâfirîn 84, Zekât 56. Ayrıca bk. Buhârî, Sulh 11, Cihâd 72, 128; Ebû Dâvûd, Tatavvu` 12, Edeb 160
1436. Mü’minlerin annesi Cüveyriye
Binti’l–Hâris radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre, Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bir gün sabah namazını
kıldıktan sonra, Hazret–i
Cüveyriye namaz kıldığı yerde oturmakta iken erkenden evden çıktı. Kuşluk vakti
tekrar eve döndü.
Cüveyriye radıyallahu anhâ’nın hâlâ yerinde oturmakta olduğunu görünce:
– “Yanından ayrıldığımdan beri hep burada oturup zikirle mi meşgul oldun?” diye
sordu. O da:
– Evet, diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
– “Senin yanından ayrıldıktan sonra üç defa söylediğim şu dört cümle, senin
sabahtan beri
söylediğin zikirlerle tartılacak olsa, sevap bakımından onlara eşit olur:
Sübhânallâhi ve bi–
hamdihî adede halkihî ve rızâ nefsihî ve zinete arşihî ve midâde kelimâtihî:
Yarattıkları sayısınca,
kendisinin hoşnut olduğunca, arşının ağırlığınca ve bitip tükenmeyen kelimeleri
adedince ben Allah’ı
ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim. ”
Müslim, Zikir 79. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 24
Müslim’in
diğer bir rivayeti şöyledir:
“Sübhânallâhi adede halkıhî, sübhânallâhi rızâ nefsihî, sübhânallâhi zinete
arşihî, sübhânallâhi
midâde kelimâtihî
Müslim, Zikir 79. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 56
Tirmizî’nin
rivayeti ise şöyledir:
“Sana okuyacağın bir zikir öğreteyim mi? Sübhânallâhi adede halkıhî,
sübhânallâhi adede
halkıhî, sübhânallâhi adede halkıhî; sübhânallahi rızâ nefsihî, sübhânallahi
rızâ nefsihî,
sübhânallahi rızâ nefsihî; sübhânallahi zinete arşihî, sübhânallahi zinete
arşihî, sübhânallahi
zinete arşihî; sübhânallahi midâde kelimâtihî, sübhânallahi midâde kelimâtihî,
sübhânallahi
midâde kelimâtihî, dersin. ”
Tirmizî, Daavât 104. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 9
1437. Ebû Mûsâ el–Eş‘arî radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Rabbini zikredenle etmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir. ”
Buhârî, Daavât 66
Müslim ise bu hadisi şöyle rivayet etmiştir:
“İçinde Allah’ın anıldığı ev ile Allah’ın anılmadığı evin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir. ”
Müslim, Müsâfirîn 211
1438. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Ben kulumun beni düşündüğü gibiyim. Beni
zikrettiği zaman
onunla beraberim. Eğer beni yalnız başına anarsa, ben de onu yalnız anarım.
Şayet beni bir
toplulukla beraber anarsa, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım. ”
Buhârî, Tevhîd 15; Müslim, Zikir 2, 19, 50; Tevbe 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 131; İbni Mâce, Edeb 58
1439. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
– “Müferridler öne geçti” buyurdu. Bunun üzerine sahâbîler:
– Müferridler ne demektir, yâ Resûlallah? diye sordular. Resûl–i Ekrem de:
– “Allah’ı çok anan erkeklerle kadınlardır” buyurdu.
Müslim, Zikir 4. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 128
1440. Câbir radıyallahu anh, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken
dinledim dedi:
“Zikrin en faziletlisi lâ ilâhe illallah’tır. ”
Tirmizî, Daavât 9. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 55
1441. Abdullah İbni Büsr radıyallahu anh
şöyle dedi:
Bir adam Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e hitâben:
– Yâ Resûlallah! İslâmiyet’in emirleri çoğaldı. Bana sıkı sıkıya yapışacağım
bir şey söyle, dedi. O da:
– “Dilin hep Allah’ı zikretsin!” buyurdu.
Tirmizî, Daavât 4. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 53
1442. Câbir radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse sübhânallahi ve bi–hamdihî: Ben Allah’ı ulûhiyyet makamına
yakışmayan sıfatlardan
tenzih eder ve O’na hamdederim, derse, cennette onun için bir hurma ağacı dikilir. ”
Tirmizî, Daavât 60. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 56
1443. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“İsrâ gecesinde İbrâhim aleyhisselâm’a rastladım. Bana şunu söyledi: Yâ
Muhammed!
Ümmetine benden selâm söyle ve onlara cennetin toprağının çok güzel, suyunun
tatlı, arazisinin
son derece geniş ve dümdüz, ağaçlarının da sübhânallahi ve’l–hamdü lillâhi velâ
ilâhe illallâhü
vallâhü ekber’den ibaret olduğunu haber ver. ”
Tirmizî, Daavât 59
1444. Ebü’d–Derdâ radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem ashâbına:
– “Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek,
sizin için sadaka
olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı, düşmanla karşılaşıp da sizin
onların boynunu
vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne
olduğunu
haber vereyim mi? diye sordu. Onlar da:
– Evet, söyle dediler. Resûl–i Ekrem de:
– “Allah Teâlâ’yı zikretmektir” buyurdu.
Tirmizî, Daavât 6. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 53
1445. Sa’d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu
anh’in rivayet ettiğine göre, kendisi bir gün
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber, önündeki hurma çekirdekleriyle
veya çakıl taşlarıyla
tesbih çeken bir kadının yanına girdi. Peygamber aleyhisselâm kadına:
“Bundan daha kolayını –veya daha faziletlisini– sana haber vereyim mi?” diye
sorduktan sonra
şöyle buyurdu: “Sübhânallahi adede mâ halaka fi’s–semâi ve sübhânallahi adede
mâ halaka fi’l–
ard ve sübhânallahi adede mâ beyne zâlike ve sübhânallahi adede mâ hüve hâlik:
Ben Allah’ı
gökyüzünde yarattıkları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh
ederim. Ben Allah’ı
yeryüzünde yarattıkları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh
ederim. Ben Allah’ı yerle
gök arasında yarattıkları sayısınca ulûhiyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh
ederim. Ben Allah’ı
bundan sonra yaratacakları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh
ederim, de. Allahü
ekber’i de böyle, elhamdülillâh’ı da böyle, lâ ilâhe illallah’ı da böyle, lâ
havle velâ kuvvete illâ
billâh’ı da böyle söylersin. ”
Tirmizî, Daavât 113. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 24
1446. Ebû Mûsâ radıyallahu anh şöyle
dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana hitâben:
– “Cennet hazinelerinden bir hazineyi sana bildireyim mi?” buyurdu. Ben de:
– Evet, Yâ Resûlallah, bildir, dedim. Şöyle buyurdu:
– “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh: Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet
ancak Allah’ın
yardımıyla kazanılabilir. ”
Buhârî, Megâzî 38, Daavât 50, Kader 7, Tevhîd 9; Müslim, Zikir 44–46. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 26; Tirmizî, Daavât 3, 58; İbni Mâce,
Edeb 59