"İnanmakta azlık çokluk olmaz"
01/01/2020 Çarşamba Köşe yazarı V.T
İbâdetin vazîfe olduğuna inanmak îmandandır. İnanmak başkadır. Yapmak
başkadır.
Nakkaşzade Hüseyn Efendi Osmanlılar zamanında yetişen Şafiî mezhebi fıkıh
âlimlerindendir. İran’ın Tebrîz şehrinde doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir.
964 (m. 1556) senesinde İstanbul’da vefât etti. Tebrîz’de aklî ve naklî ilimleri
tahsil edip, Osmanlı Sultanı İkinci Bâyezîd Hân zamanında İstanbul’a geldi. Bir
dersinde buyurdu ki:
İbâdetin vazîfe olduğuna inanmak îmandandır. İnanmak başkadır. Yapmak
başkadır. Bunları birbirlerine karıştırmamalıdır. İnandığı hâlde, tembellikle
yapmayan kâfir olmaz. Meşhûr (Emâlî kasîdesi) kırküçüncü
beytinde diyor ki: (Farz olan ibâdetler, îmandan sayılmaz.) Îman,
inanmak demektir. İnanmakta azlık çokluk olmaz. İbâdetler, îman olsaydı, îman
azalıp çoğalırdı...
Gözden perde kalkıp azap görüldükten sonra olan îman kabul olmaz. O
ânda, îman ile gidenlerin îmanları ancak kalp iledir. İbâdetler yapılamaz.
Âyet-i kerimede buna îman denildi. Âyet-i kerimelerde, îmanı olanlara, ibâdet
yapmaları emrediliyor. Bundan da, îmanın ibâdetten başka olduğu
anlaşılmaktadır. Bunlardan başka, Kur'ân-ı kerimde, (Îman edenler ve
sâlih işler yapanlar) buyuruldu. Bu da, ibâdetlerin îmandan başka
olduklarını gösteriyor. (Mümin iken, sâlih amel işleyenler) âyet-i
kerimesi, amellerin îmandan ayrı olduklarını açıkça göstermektedir. Çünkü,
şartın meşrûttan başka olması lâzımdır. Îman edip, hiç ibâdet yapamadan, hemen
ölenin, mümin olduğu söz birliği ile bildirilmiştir. Cibrîl hadisinde de
îmanın yalnız inanmak olduğu bildirilmiştir.
İmâm-ı Ahmed ve imam-ı Şâfi'î ve hadis âlimlerinden birçoğu ve Eş'arîler ve
Mu'tezile, ibâdetler îmanın parçasıdır. Îman azalıp çoğalır dediler. Îman ile
amel, başka olursa, günah işleyenlerin îmanları ile, Peygamberlerin îmanları
bir olurdu dediler. (Onlara âyetlerim okunduğu zaman, îmanları
artar) âyeti ve (Îman artarak, sahibini Cennete götürür.
Azalarak da, Cehenneme sürükler) hadisi, îmanın azalıp çoğaldığını
bildiriyor dediler.
İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe, bunlara cevap teşkîl eden bilgileri önceden
anlatmış, "îmanın artması, devam etmesi, çok zaman sürmesi demektir"
demiştir. İmâm-ı Mâlik de böyle dedi. Îmanın çok olması, inanılacak şeylerin
çoğalması demektir. Meselâ, Eshâb-ı kirâm, önce az şeylere inanırlardı. Yeni
emirler gelince, îmanları çoğalırdı. Îmanın artması demek, kalbde nûrunun
artması demektir. Bu parlaklık, ibâdet ile artar. Günah işlemekle azalır.