Zaman, en büyük nimetlerdendir
01/01/2024 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Akıp
giden zamân içerisinde, bize emânet edilen ömrümüzü tamâmlamaktayız. Aslında
bizler, Allahü teâlânın lutfettiği çok büyük ni’metlere sâhibiz.
Allahü
teâlâ, insanlara muhtâc oldukları her türlü ni’meti lutfetmiştir. Akıl,
vücut uzuvları, eşler, çocuklar, hava, su, kâinâttaki her şey, insanların
hizmetine verilmiştir. Bu ni’metler sayılamyacak kadar çoktur. Bu konuda 2
âyet-i kerîme vardır:
“O, size, istediğiniz her şeyden
verdi. Allah'ın ni’met[ler]ini sayacak olsanız, sayamazsınız.
Doğrusu insan çok zâlim, çok nankördür!” [İbrâhîm, 34]
“Hâlbuki Allah'ın ni’met[ler]ini
teker teker saymaya kalkışsanız, onları sayamazsınız. Muhakkak ki Allah çok
bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” [Nahil, 18]
“Zaman=Vakit” ni’meti,
Cenâb-ı Hakk’ın bizlere olan en önemli lutuflarından birisidir. Kur’ân-ı
kerîmde, muhtelif âyet-i kerîmelerde, zamânın önemine dikkat
çekilmiştir: [Fecr, 1-2; Leyl, 1-2; Asr, 1-2 gibi] [Bu konuda daha başka
âyet-i kerîmeler de vardır.]
Akıp
giden zamân içerisinde, bize emânet edilen ömrümüzü tamâmlamaktayız. Aslında
bizler, Allahü teâlânın lutfettiği çok büyük ni’metlere sâhibiz. Bizler,
bütün mahlûkâttan, meselâ hayvânlardan; yüz milyonlarca, hattâ milyarlarca
insandan daha şanslıyız. Ama bizlere ihsân buyurulan
ni’metleri yerli yerinde kullanabiliyor muyuz?
Her insân, kendisine takdîr
edilen ömrü, İlâhî irâde istikâmetinde geçirmekle mükelleftir. “Yalnız
azamet ve ikrâm sâhibi Rabbi’nin zâtı bâkî kalacak” [Rahmân,
27] meâlindeki âyet-i kerîmede de ifâde edildiği gibi, Allahü teâlânın zâtı
dışında bütün varlıklar fânîdir. Yunus Emre’nin (rahmetullahi aleyh)
dediği gibi: “Bu dünyâya gelen kişi,/Âhir yine gitse
gerek./Müsâfirdir, vatanına,/Bir gün sefer etse gerek.”
Evet,
bu dünyâda yolcuyuz. Günün birinde, hepimiz ebediyet âlemine göçeceğiz. Nitekim
Peygamber Efendimiz: “Dünyâda garip veya yolcu gibi ol;
kendini kabir ehlinden say” buyurmuştur.
Allahü
teâlâ, bütün kullarının, kendisini tanımalarını, bilmelerini, O’na, gönderdiği
Peygamberlerine ve kitaplarına, diğer îmân esâslarına îmân
etmelerini, ibâdet yapmalarını, verdiği ni’metlere şükretmelerini, güzel ahlâka
sâhip olmalarını, kendi aralarında kardeşçe yaşamalarını, birbirlerine yardımcı
olmalarını istemiş ve bunları emretmiştir.
Allahü teâlâ, mükellef olan her insana düşünüp taşınacağı, öğüt
alacağı ve hakkı kabûl edebileceği kadar bir ömür vermiştir. Bu husûsta, Yüce
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Onlar Cehennem’de şöyle feryâd
ederler: ‘Ey yüce Rabbimiz! Ne olur, bizi buradan çıkar! Dünyâya geri gönder
de, daha önce yaptıklarımızdan farklı, güzel ve makbûl işler yapalım!’
Allah onlara şöyle buyurur: ‘Biz,
size, düşünüp ibret alacak, gerçeği görecek kimsenin düşüneceği kadar bir ömür
vermedik mi? Hem size Peygamber de gelip uyardı. Öyleyse tadın azâbı. Zâlimlere
hiçbir yardımcı yoktur." [Fâtır, 37]
Burada
şunu ifâde edelim ki: Allahü teâlânın bizlere ihsân buyurduğu sonsuz
ni’metlerine şükretmeli, bunları yerli-yerinde kullanmalı, O’nun dînine ve
kullarına hizmet etmeliyiz. Makâmı olan makâmından, malı olan malından,
ilmi olan da ilminden, diğer insanları faydalandırmalıdır. Her
gün, en iyi işleri yapmaya çalışmalıdır.