"Kalem, onun faziletini yazmaktan âcizdir!.."
01/04/2019 Pazartesi Köşe yazarı V.T
Besmele yazılı kâğıdı yerden kaldıranı, Allahü teâlâ
sıddîklardan eyler.
Ahmed Muîd Efendi Otuzuncu Osmanlı Şeyhülislâmıdır. Tokat’ta
Kazova köylerinden birinde doğdu. 1057 (m. 1647) senesinde İstanbul’da vefât
etti. Bir dersinde şunları anlattı:
Besmele-i şerîfenin faziletleri: Besmele yazılı kâğıdı
yerden kaldıranı, Allahü teâlâ sıddîklardan eyler. Nitekim Lokman Hakîm böyle
bir ameli işlediği için hikmet ve nasîhate kavuştu. Cennette; bal, süt, su
ve sâir içeceklerin ırmakları, büyük bir inciden yapılmış kubbenin içinde
yazılı olan Besmelenin bir “he” ve üç “mim” harfinden akar. Besmele okuyan
kimselerin o ırmaklardan içeceği bildirilmiştir.
Beypazarî buyurdu ki: Allahü teâlânın üçbin ism-i şerîfi
vardır. Binini melekler bilir, binini Peygamberler (aleyhisselâm) bilir,
başkaları bilmez. Üçyüzü Tevrat’ta, üçyüzü İncîl’de, üçyüzü Zebur’da,
doksandokuzu Kur’ân-ı azîmüşşândadır. Bir ismini, Allahü teâlâdan başka kimse
bilmez. Bu üçbin esmâ-i şerîfenin mana-yı latifesi, Besmelede zikrolunan üç
esmâ-i latifenin içine yerleştirilmiştir. Bir kimse bu Besmele-i şerîfeyi yerli
yerince okusa, Allahü teâlâyı bütün isimleri ile zikretmiş gibi olur.
Hazreti Ali’nin evlâdlarından nakledildi ki: Allahü teâlâ
kalemi yaratınca “Bismillah” yazmasını emreyledi. Kalem, Allahü teâlânın ism-i
şerîfini işitince mütehayyir (hayrette kalıp) olup iki parça oldu. Parçalanmış
hâlde başını Levh üzerine koyup bin yıl yattı. Sonra Allahü teâlâ, kaleme; “Rahmânirrahîm”
ism-i şerîfini işittirdi. Hemen iki parça bir araya gelip eski hâlini aldı.
Besmele-i şerîfe hakkında daha birçok faziletler vardır.
Lisanlar onların hepsini anlatmaktan ve kalemler onları yazmaktan âcizdir.
Bu faziletlerinden biri şudur. İsâ (aleyhisselâm) bir gün,
bir kabrin yanından geçerken, azâb meleklerinin kabirdeki ölüye azâb
ettiklerini gördü. Geçip işine gitti. İşinden dönerken yine o kabrin yanından
geçti. Kabirdeki meyyitin başında rahmet meleklerinin toplandığını ve ona
çeşitli nimetleri ikram ettiklerini gördü, iki rek’at namaz kılıp, Allahü
teâlâya bu işin sırrından suâl eyledi. Allahü teâlâ; “O meyyit âsî idi.
Azâbımda mahbûs idi. Hayatta olan oğlancığı bugün hocaya başlayıp;
(Bismillâhirrahmânirrahîm) dedi. Ben de, çocuğu dünyâda benim ismimi
zikrederken, kabirde babasına azâb etmeyi keremime lâyık görmedim. Ona
azap etmekten hayâ edip, azâbımı kaldırarak rahmet ve ihsânım ile
muâmele eyledim” buyurdu.