Talebenin terine karşılık olarak kan veren zat...
01/09/2024 Pazar Köşe yazarı V.T
Hâce Şâhî, ilim âşığı olan talebelerini çok sever, onlara ve herkese şefkat ve merhamet gösterirdi.
Hâce Şâhî Mûytâb hazretleri Hindistan'da yetişen
evliyânın büyüklerindendir. Bedâyûn şehrinde on ikinci asrın sonları ile on
üçüncü asrın başlarında yaşamıştır. Kâdı Hamîdüddîn Nâgûrî'nin derslerinde
yetişti. Onu mezun edip, zamânın büyük âlimlerinden Mahmûd Mu'îndüz'ün
sohbetlerine gönderdi. Oraya giden biriyle haber gönderip; "Bizim Şâhî'ye
hırka verip kendisini mezûn etmemiz uygun olmuş mu?" diye sordu. Bu soruya
karşılık o da; "Biz, sizin yaptığınız her şeyi beğeniriz" diye cevap
verdi. Şeyh Şâhî, ilim öğrenmekteki aşk ve gayreti ile kısa zamanda yetişip,
büyük âlimlerden, zamânında bulunan evliyânın önde gelenlerinden oldu.
Etrafında toplanan talebelere ders okutmaya başladı. Her biri ilim âşığı olan
talebelerini çok sever, onlara ve herkese şefkat ve merhamet gösterirdi. Bir
defâsında talebeleri dışarıda güneş altında bekliyorlardı. Beklemeleri uzun
sürünce, terlemeye ve terleri toprağa damlamaya başladı. Bu hâli fark eden Hâce
Şâhî, hacâmatçıyı (kan alan kimseyi) çağırmalarını istedi. "Onu ne
yapacaksınız?" diye suâl edildiğinde; "Talebelerimden akan ter kadar
benden kan almasını isteyeceğim" buyurdu.
Bir gün talebeleri ile birlikte bir yere gittiler.
Gittikleri yerde talebeler, yemek olarak pirinç ve süt pişirdiler. Yemek
hazırlanıp önüne getirildiği zaman Hâce Şâhî yemeğe nazar etti (baktı) ve;
"Bu yemekte hıyânet kokusu vardır, biz bundan yiyemeyiz" buyurdu.
Talebelerin hepsi hayret edip; "Bizden hiç birimiz hıyânet
etmemiştir" dediler. Pirinç ve sütü pişiren iki kişi hazret-i Hâce'nin
huzûruna geldiler, dediler ki:
"Efendim! Sütü pişirirken süt köpürmüştü,
taşacaktı. Mecbûr kalıp, taşmaması için sütten bir miktar alıp içtik, şimdi ise
bu kabahatimize pişmân olduk. Özür dileriz."
Hâce Şâhî, "Yemek, dostlarımızın
(talebelerimizin) önüne gelmeden, o yemekten yiyen hıyânet etmiş olur. Fakat,
mâdemki siz özür diliyorsunuz, pişmân oluyorsunuz, öyleyse affettim"
buyurdu.
Hâce Şâhî, gâyet mütevâzı, alçak gönüllü idi.
Kendisini bir şey yapmaktan âciz, zavallı görürdü. Şöyle anlatılır:
Nizâmüddîn Ebü'l-Müeyyed'in bir
rahatsızlığı vardı. Hâce Şâhî'ye gelerek kendisine himmet etmesi, derdine çâre
bulması için yalvardı. O da özür dileyip; "Siz bizim büyüğümüzsünüz. Biz
nasıl olur da size himmet edebiliriz?" buyurdu. Nizâmüddîn; "Elbette
bize duâ ve himmet etmeniz lâzımdır" diye ısrâr edince, Hâce Şâhî duâ etti
ve Allahü teâlânın izni ile Nizâmüddîn'in rahatsızlığı geçip, sıhhatine
kavuştu.