Cömertlik, iyi huyların en yükseklerindendir
02/02/2021 Salı Köşe yazarı R.A
Cömertliğin üstün derecesi olan îsâr çok büyük bir haslettir; bunu
ancak büyük insanlar yapabilirler.
Osmânlı âlimlerinden Ebû Saîd Muhammed Hâdimî, “sehâvetin
(cömertliğin), iyi huyların en yükseklerinden” olduğunu belirtmiştir.
“Cömerdlik, isrâf ile cimrilik arasında orta bir durumdur. Âzâ ile
(uzuvlar, organlarla) vermek kâfî değildir. Ayrıca kalbin de verme
işinden râzı olması, buna karşı çıkmaması lâzımdır.” (Yûsuf
Sinânüddîn)
Cömertlik, kendine ihtiyâcı olmayan şeyleri başkalarına vermektir. Bunun bir üst
mertebesi olan îsâr ise, kendine gereken şeyleri vermektir.
Yani başkalarını kendine tercîh etmektir. Îsârı ancak büyük
insanlar yapabilirler. Allahü teâlâ, Eshâb-ı kirâmı överken buyuruyor ki:
“Onlar, fakr u zarûret içinde olsalar bile, diğerlerini kendilerine tercîh
edip öz cânlarından daha üstün tutarlar.” [Haşr, 9]
Medîne’nin yerlisi olanlar [Ensâr-ı kirâm], Medine’ye hicret eden
Müslümânlara [Muhâcirlere] büyük fedâkârlıklarda bulunmuşlardır. Onları, bütün
mâllarına ortak etmişlerdir. Resul-i Ekrem Efendimiz, ganîmetlerin taksîminde,
Eshâbına iki teklîfte bulunmuştur:
Ya Ensârın evlerinden çıkıp başka bir yerde kalmaları şartı ile
ganîmetlerin hepsi Muhâcirlere verilecek veya Muhâcirler, Ensârın evinde bir
müddet daha kalmak şartı ile, ganîmetler Ensâr ile Muhâcirler arasında taksîm
edilecekti.
Bu teklifler için Ensâr-ı kirâm, “Biz ganîmet istemeyiz. Hepsi
Muhâcirlere verilsin! Onların evlerimizden çıkmalarına da aslâ râzı olamayız” dediler.
Buna Peygamber Efendimiz çok memnun oldu.
Önce cân, sonra cânân demek uygundur. Yani önce kendimizi kurtaracağız,
sonra başkalarını. Kendi itikâdımız, kendi ahlâkımız düzgün değilse,
başkalarını nasıl kurtarabiliriz?
Mâl yönüyle de böyledir. Kendimiz yokluk içinde iken, elimizdekini
başkalarına vermek doğru olmaz. Dînimizde, “Sadaka verirken isrâf
etmeyin” buyuruluyor.
Muâz bin Cebel hazretlerinin bir hurma ağacı vardı. Hurmalarını toplayıp
hepsini sadaka verdi. Kendine bir şey kalmadı. Ondan sonra “İsrâf
etmeyin” âyeti geldi. Bir âyet-i kerîme meâli de şöyledir:
“Elini boynuna bağlayıp asma [cimrilik etme], büsbütün de açıp
saçma. [İtidâlli ol, iktisâda riâyet et. Mâlını, kendine
kalmayacak şekilde dağıtma.) Sonra kınanmış olur ve eli boş açıkta
kalırsın.” [İsrâ, 29]
Abdullah İbn-i Mes’ûd hazretleri anlatır: “Bir çocuk, Resûlullah Efendimize gelip, bazı lüzûmlu şeyleri sayıp 'Annem beni sana gönderip şunları şunları istedi' dedi. 'Bugün bende bunların hiçbiri yok' buyurdu. 'Gömleğini bana ver' dedi. Hemen, mübârek gömleğini çıkarıp çocuğa verdi ve kendisi gömleksiz kaldı. Bu sebeple, namaz vakti geldiğinde, câmiye gidemedi. O zaman, işte bu âyet-i kerîme geldi..."