İbâdet nedir?
02/08/2021 Pazartesi Köşe yazarı R.A
İbâdetin bedenle ve
malla yapılanları olduğu gibi, ikisiyle birlikte müşterek olarak yapılanları da
vardır...
Bundan önceki 6
makâlemizde, YouTube’ta, “Bizim dînimiz özgürlük, ezânımız müzik,
ibâdetimiz de eğlencedir” diye konuşma yapan birisinin bu sözü
üzerine, birer nebze dîn, ezân ve müzik üzerinde durmuştuk; bugün ve yarın da
inşâallah, ibâdet konusunda birkaç kelime yazmak istiyoruz. Evvelâ “ibâdet” nedir?
Onun bir tarîfini yapalım:
“İbâdet: Kulluk,
kulluk vazîfelerini İslâmiyetin bildirdiği şekilde yerine getirmek; Allahü
teâlânın emir ve yasaklarına uymak” demektir.
Allahü teâlâ, Kur'ân-ı
kerîmde (meâlen) buyurmuştur ki: “Cinnîleri ve insanları, beni tanımaları,
bana ibâdet etmeleri için yarattım.” (Zâriyât, 56)
Bir hadîs-i şerifte “Allahü
teâlâyı, görür gibi ibâdet et! Sen O'nu görmüyorsan da, O seni görüyor” buyurulmuştur.
(Buhârî ve Müslim)
Bu konuda, âlimlerin
de güzel bazı sözleri vardır:
“İnsanlar ibâdet
yapmak için yaratıldı. İbâdetin özü de; kalbin her zaman, Allahü teâlâdan gâfil
olmamasıdır, O’nu unutmamasıdır.” (Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr)
“İbâdet etmek
bakımından dünyânın bir sâati, kıyâmetin bin senesinden daha iyidir. Zîrâ bu
bir sâatte; sâlih, faydalı amel işlenebilir. Hâlbuki kıyâmetin o bin senesinde,
bir şey yapılamaz. O hâlde, ey mü'min kardeşim! Vaktini boş şeylerle geçirme!
Zamânının kıymetini bil ve en iyi şeyler için kullan! Namazlarını vaktinde kıl
ki, kıyâmet günü pişmân olmayasın! Çok büyük sevâba kavuşasın!” (Cüneyd-i
Bağdâdî)
“Eğer ibâdet bir kuş
olsaydı, şüphesiz onun kanatları oruç ile namaz olurdu.” (Yahyâ bin
Muâz)
İbâdetin bedenle ve
malla yapılanları olduğu gibi, ikisiyle birlikte müşterek olarak yapılanları da
vardır. “İbâdet-i Bedeniyye: Beden ile yapılan ibâdetler” demektir.
Sûriyeli, seyyid,
allâme Muhammed Emîn İbn-i Âbidîn (rahmetullahi aleyh) isimli fıkıh âlimi “Namaz,
ibâdet-i bedeniyye olduğundan başkası yerine kılınamaz. Herkesin kendisi
kılması lâzımdır. Ağır hasta ve çok ihtiyâr kimse, namaz yerine fakîre
fidye (bedel, belli miktarda mal veya para) veremez. Hâlbuki, oruç yerine
fidye vermesi lâzımdır” buyurmuştur.
“İbâdet-i
Mâliyye” ise “Zekât, sadaka-i fıtr, kurbân gibi mâl ile yapılan
ibâdetler” demektir.
“Bir kimse birkaç
yemîni bozarsa, hepsi için ayrı ayrı keffâret yapması lâzımdır. Keffâretler,
zekât gibi ibâdet-i mâliyyedir. Mâlını fakîrlere bir vekîl vâsıtası
ile vermesi câiz olur. Fakat kendisinin mâlı ayırırken veya fakîre verilinceye
kadar niyet etmesi lâzımdır.” (İbn-i Âbidîn)
Hac ve umre ibâdetleri de, hem beden,
hem de mâl ile yapılan ibâdetlerdir.
“Ramazân eğlenceleri, Ramazân konserleri düzenleniyor. Bir de, 'tasavvuf müziği' eşliğinde iftârlar veriliyor. Bunlar dîne uygun mu?” diye bir suâl sorulacak olursa, hiçbirinin dînde yerinin olmadığını çok net bir şekilde ifâde edebiliriz. İslâm âlimleri (meselâ İmâm-ı Gazâlî) buyuruyorlar ki: “Çağıranın yemeği şüpheliyse veya İslâmiyetin yasak ettiği şey varsa, meselâ çalgı çalınıyorsa, oyun, kumar gibi şeyler varsa, o çağrılan yere gidilmez.” (İhyâu Ulûmid-dîn)