Şâir Nâbî'nin edeple ilgili şiiri
02/09/2019 Pazartesi Köşe yazarı R.A
"Edepsizlik yapmaktan sakın; çünkü burası, Allahü teâlânın Habîbînin,
Mahbûbunun, sevgilisinin mekânıdır."
Sultân IV. Mehmed Hân zamanında, dîvân şâirlerimizden,
Peygamberimizin âşıklarından, 6 (altı) Sultân zamanında yaşayan ve onlar için
cülûs şiirleri yazan Urfalı Şâir Yûsuf Nâbî (1642-1712),
Devlet Erkânıyla beraber, bir sene hacca gitmişti.
Medîne-i münevvereye yaklaştıklarında, gece yarısında, heyetten bir zâtın,
mübârek mekâna, harem-i şerîfe doğru ayaklarını uzatarak yattığını görünce,
irticâlen (doğaçlama) 5 beyitlik bir kasîde söylemiştir; o kasîde şöyle
başlamaktadır:
“Sakın terk-i edepten; Kûy-i Mahbûb-i Hudâdır bu.” (Edepsizlik yapmaktan
sakın; çünkü burası, Allahü teâlânın Habîbînin, Mahbûbunun, sevgilisinin
mekânıdır.)
“Nazargâh-ı İlâhîdir, makâm-ı Mustafâ’dır bu.” (Burası, Allahü
teâlânın nazar buyurduğu, seçilmiş zât olan Muhammed Mustafâ’nın makâmıdır.)
Şiirinin sonunda da demiştir ki:
“Mürâât-ı edep şartıyla, gir Nâbî, bu dergâha,/Metâf- Kudsiyândır,
bûsegâh-ı Enbiyâdır bu.”
(Ey Nâbî, bu dergâha/Peygamberimizin şehrine, edebe riâyet ederek gir; zîrâ
burası meleklerin tavâf ettikleri ve Peygamberlerin de eşiğini öptükleri bir
dergâhtır.)
Nâbî bu şiiri yolda yazar. Kâfile, şafak vakti, Medine-i Münevvere’ye
girdiğinde, Mescid-i Nebevî’nın minârelerinden sabâh ezânı okunmaktadır.
Müezzin, ezânın ardından Türkçe bir kasîde okumaya başlar. Nâbî, dikkat
kesilir, bir de ne görsün, okunan kendi şiiridir. Hemen minârenin kapısına
koşar. Nâbî, müezzine "Allah aşkına, okuduğun bu kasîdeyi nereden
öğrendin?” der. Müezzin şöyle cevap verir:
“Bu gece, rüyamda Peygamber Efendimizi gördüm; bana buyurdu ki: (Ümmetimden
Nâbî adında bir şâir, benim hakkımda şu kasîdeyi yazdı, hoşuma gittiği için,
bunu okumanı arzu ediyorum.) Ben de rüyamda, Efendimizden öğrendiğim
beyitleri aynen okudum."
Nâbî “Demek ki Sevgili Peygamberimiz, bana, ‘Ümmetimden bir
şâir’ dedi. Demek ki, iki cihân güneşi beni ümmetliğine kabûl etti, öyle mi?” deyip
bayılmıştır.
Diğer bir rivâyette, Nâbî bütün müezzinlere sorduğu hâlde, cevap alamaz.
En sonunda, ser-müezzin (baş müezzin) der ki: “Arkadaşlarımız,
ketûm davranmakta haklıdırlar; çünkü mesele bir sırdır. Ancak siz Nâbî iseniz,
sizden de gizli değil tabiî. Peygamber Efendimiz (aleyhisselâm), bu
gece her birimizin rüyâsını teşrîf ederek, bu şiiri talim edip
emrettiler: “Ümmetimden Nâbî şehre geliyor; sabâh ezânından
sonra, bunu okuyarak kendisini karşılayınız!”
Nâbî merhûm ikinci kez şoktadır. Sorar: “Ümmetimden Nâbî dedi mi?” diye.
Evet cevâbını alıp, yemînle teyit ettirir; yemîni üç kez tekrârlatır,
ama sevincinden düşer bayılır.
Nâbî, bu hac seyâhatinde “Tuhfetü’l-Haremeyn” isimli bir
gezi kitâbı da yazmıştır. O kitapta, bu na’t (naat) ile birlikte pek çok şiiri,
hâtıraları ve gözlemleri de yer almaktadır.
[Cenâb-ı Hak, merhûm şâir Nâbî’ye ganî ganî rahmet eylesin, derecesini âlî
kılsın; bizlere de şefâatçi eylesin.]