"Bu zamanın kutbu hangi velîyse…"
03/05/2022 Salı Köşe yazarı A.U
Bitlis'te bir kış günü
bir genç köyden şehre gidecekti.
Atına atlayıp düştü
yollara.
Fakat yolda tipiye
yakalandı.
Öyle ki göz gözü
görmüyordu.
Bir adım ileri
gidemiyordu.
Geri de dönemiyordu.
Gözlerini kapayıp
yalvardı:
“Yâ Rabbî! Bu zamanın
kutbunu imdâdıma yetiştir!”
Gözünü açınca, birini
gördü.
Nûrlu ve sevimli bir
zâttı.
Eliyle işâret ederek;
“Şu taraftan gidersen,
şehre ulaşırsın!” dedi.
Ve kayboldu gözden.
Genç, kurtulmuştu.
İyi de kimdi bu zât?
Bir türlü çıkaramadı.
Otuz sene sonra
İstanbul'a geldi.
Namaz için Bayezid
Câmii'ne girdi.
Bir hoca, kürsüde vaaz
ediyordu.
Kendi kendine;
“Bu zâtı bir yerde
gördüm" dedi.
Zihnini zorladı,
çıkaramadı.
Vaaz bitti, Abdülhakîm
Efendi doğruca bunun yanına geldi.
Ve kulağına eğilip
sordu:
“Beni hâtırlayamadın
mı?”
“Hayır, ama ben sizi
bir yerde...”
“Hani Bitlis'te, otuz
yıl önce”
“Evet efendim, galiba
siz…”
“Hani tipiye
yakalanmıştın da...”
“Tamam efendim,
tipiden yolumu kaybetmiştim de, siz imdâdıma yetişmiştiniz” dedi.
Ve hürmetle sarıldı
ellerine.
Büyük velî giderken, o ağlıyordu!