İlk asırlarda mezheb var mıydı?
03/12/2019 Salı Köşe yazarı O.Ü
“Bilinen dört mezhep imamı zamanında, başka mezhep imamları da vardı."
Sual: İngilizlerin Arabistan'da kurmuş oldukları bozuk fırkadaki Vehhabiler
ve onların kitaplarını okuyanlar; “Mezhebler ikinci asırda meydana çıktı. Eshâb
ve Tâbiin, hangi mezhebde idi?” diyorlar. Gerçekten böyle midir ve bunlara
nasıl bir cevap vermelidir?
Cevap: Mezheb, gidilen yol demektir. Mezheb imamı demek ise, Kur'ân-ı kerim
ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan din bilgilerini, Eshâb-ı kiramdan
işiterek toplayan, kitaba geçiren büyük âlim demektir. Açıkça bildirilmemiş
olan bilgileri de, açık bildirilmiş olanlara benzeterek meydana çıkarmışlardır.
Hadîkada deniyor ki:
“Bilinen dört mezhep imamı zamanında, başka mezhep imamları da vardı.
Bunların da mezhepleri vardı. Fakat, bunların mezheplerinde olanlar azala azala
bugün hiç kalmadı.”
Eshâb-ı kiramın her biri müctehid, derin âlim, mezheb imamı idi. Her biri
kendi mezhebinde idi. Hepsi de, mezheb imamlarımızdan daha üstün, daha çok
bilgili idi. Mezhepleri daha doğru, daha kıymetli idi. Fakat, bunların
kitapları olmadığı için, mezhepleri unutuldu. Dört mezhepten başkasına uymak
imkânı kalmadı. 'Eshâb-ı kiram hangi mezhebde idi?' demek, 'alay komutanı,
hangi bölüktendir?' Yahut, 'fizik öğretmeni, okulun hangi sınıfı öğrencisidir?'
demeye benzemektedir.
Hicretten dörtyüz sene geçtikten sonra, mutlak ictihat yapabilecek kadar
derin âlim kalmadığı, kitaplarda yazılıdır. Hadîkada bildirilen hadis-i
şerifte, yalancı, sapık din adamlarının çoğalacakları bildirilmektedir. Bunun
için, Ehl-i sünnet olan her Müslümanın, bilinen dört mezhepten birini seçerek
ona uyması lazımdır. Seçtiği mezhebin ilmihâl kitabını okuyup öğrenmesi,
imanını ve bütün işlerini buna uydurması lazımdır. Dört mezhepten birine
uymayan kimse, Ehl-i sünnet olamaz. Buna mezhebsiz ve zındık denir. Mezhebsiz
kimse, ya yetmişiki bozuk fırkadan birindedir, yahut da kâfir olmuştur. Böyle
olduğu, Bahrda, Hindiyyede, Tahtâvîde, İbn-i Abidînde, El-besâirde ve Ahmed
Sâvî tefsîrinde yazılıdır.
***
Sual: Adakta bulunan kimse, adağını yerine getirmezse günaha girmiş olur
mu?
Cevap: Nezir, adak, bir ibadettir. Çünkü namaz, oruç, hacca gitmek ve başka
ibadetler nezrolunur. Nezrin, adağın, yerine getirilmesini İslamiyet
emretmektedir. Yerine getirilmezse, günah olur.