İbadetler, cennete gitmek için midir?
04/12/2021 Cumartesi Köşe yazarı O.Ü
İslam dini, ilmin ta
kendisidir. Bu ikisini birbirinden ayırmak İslam düşmanlığına alamettir!
Sual: Müslümanların
yaptığı ibadetleri, cennet nimetlerine kavuşmak için yaptığını söyleyen dinde
reformculara ne denebilir?
Cevap: Reformculardan
Ahmed Midhat Efendi de, Nizâ-ı ilm ve din, yani ilim ve dinin çekişmesi
ismindeki kitabında, imanın şartı olan kıyamette dirilmek bilgisini gözden
düşürmeye çalışırken, cennetin yiyeceklerini, içeceklerini, açgözlülüğü ve
maddeciliği okşayan birer hile saymaktadır. Hâlbuki, kendisi ilim ile dini
ayırarak hile yapmaktadır. İslam dini, ilmin ta kendisidir. Bu ikisini
birbirinden ayırmak İslam düşmanlığına alamettir. Dünyada bu zevklerin peşinde
koşan ve din âlimlerini, dinî vazifelerin, bu dünya zevkleri için
yapılması lazım olacağını bildirmedikleri için kötüleyen ve insanların, her
şeyden daha cazip, daha tatlı olan bu dünya zevklerine kavuşmak için ibadete
sarılacaklarını söyleyen dinde reformcuların, bu zevklerin cennette bulunmasına
karşı koymaları, İslamiyete leke sürmek istediklerini açıkça göstermektedir.
İslam âlimlerinin, Müslümanları cennet nimetlerine kavuşmak ve cehennem
azabından kurtulmak için ibadete sarılmalarına çalışmalarını taşlayan böyle ve
benzeri sözler çok görülmüştür.
Sual: İmanı, inanmayı
kabul etmeyenler, insandaki inanma duygusunu da kabul etmiyorlar mı, bunu da mı
reddediyorlar?
Cevap: İslamiyetin
meydana çıktığı Arabistan yarımadasında, putlara, heykellere tapılıyordu.
Fikirler, çok tanrının varlığına saplanmış idi. İslamiyet bunun için, şirkin
kötülüğü üzerinde çok durmuştur ve bunun için, Müslüman olmak, Kelime-i tevhîd
ile başlamıştır. İnsanlar yaratılışta din hissine maliktir. Bunun için, Allaha
inanmayan kimse, ruh hastası, psikopat demektir. Böyle kusurlu insanlar, büyük
manevi bir destekten mahrum olup, pek acınacak bir hâldedirler. Avrupa fikir
adamlarından birinin; “Dindarlık büyük bir saadettir. Fakat ben bu saadete kavuşamadım”
dediği gibi, bizdeki dinde reformculardan Tevfîk Fikret de, Târîh-i Kadîm adını
verdiği manzum bir eserinde, Müslümanlık ile ve iman sahibi olmakla alay ettiği
hâlde, şairlik ruhundan fışkıran ve önü alınamayan şu şiirinde imanlı olma
ihtiyacını da bildirmiştir:
Bu yalnızlık, bu bir
gurbet ki, benzer gurbet-i kabre,
İnanmak! İşte âğûş-i rûhânî, o gurbette.