"Rabbine, onu görür gibi ibâdet et!.."
05/11/2023 Pazar Köşe yazarı V.T
Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri
"Silsile-i aliyye" denilen âlim ve velîlerin meşhûrlarındandır. 1701
(H.1113) senesinde doğdu. 1781 (H.1195) senesinde şehîd edildi. Seyyiddir.
Kur'ân-ı kerîmi, tecvîd ve kırâat ilmini Kârî Abdürresûl'den, Hâcı Muhammed
Efdal'den, tefsîr ve hadîs ilmi öğrendi. Seyyid Nûr Muhammed Bedâyûnî
hazretlerine talebe olup feyizlerine kavuştu. Sohbetine dört sene devâm ettikten
sonra icâzet verdi. Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin seksen yedi mektubu ve
melfûzâtı, Kelimât-ı Tayyibât denilen kitapta
vardır. 21'inci mektupta buyuruyorlar ki:
Kardeşim, zamânımız talebesinin zaîfliğinden, evliyâdan keşif ve kerâmet
istediklerinden ve birinci asrı göz önünde tutmadıklarından bahseden mektubunuz
geldi. Biliniz ki, başka şeyhlere meyli olan sefihleri, akılsız kimseleri
talebe edinmeye lüzum yoktur. Akıllı ve muhlis kimselerden, bu işe tâlib
olanları kabul etmelidir. Üzülmeyiniz. Allahü teâlâ hakîkî hakîmdir. Âl-i İmrân
sûresi 31. âyetinde meâlen; "Ey Habîbim! Onlara de ki, eğer
Allah'ı seviyorsanız, bana tâbi olunuz. Allah da sizi sever" buyurulması,
bütün yollardaki sâliklerin, talebelerin maksadı olan Allahü teâlânın sevgisini
ve rızâsını kazanmayı, Peygamber Efendimize (sallalahü aleyhi ve sellem) tâbi
olmaya bağlı kıldı. O mütehassıs doktor, kulları gaflet ve günâh
hastalıklarından kurtarmak için, ilâç ve perhiz yerinde olan emir ve yasakları
gönderdi. Bu reçeteyi tatbik edip, uygun ilâçları alan, perhize riâyet eden
sıhhat ve şifâ bulur. Kaçınan kendini ziyân ve telef etmiş olur.
Bu reçetenin bir sûreti, bir de hakîkati vardır. Sûreti ile avâm
Müslümanları hareket eder. Bu da, îtikâdını düzelttikten sonra kitab ve sünnete
uygun olarak amel edip, emir ve yasaklara uymakla olur. Karşılığı da Cennet'in
nîmetleri ve Cehennem'den kurtulmaktır. Hakîkati ise havassa, seçkinlere mahsûs
olup, kalblerin nûrlanması, parlaması ve nefslerin tezkiyesi, temizlenmesidir.
Bunda bildirilmiş olan sûret bulunmakla berâber, riyâzet ve mücâhedelerde de
vardır. Burada ele geçen, tecellî ve keşiflerdir. Sûrete îmân ve İslâm,
hakîkate ise ihsân denir. Nitekim Hadîs-i şerîfte; "İhsân;
Rabbine, onu görür gibi ibâdet etmendir." buyuruldu.
Hakîkatsiz sûret, derideki hastalıklara çâre bulmada, çıban ve yaralar üzerine
konulan merhem ve ilâçlar gibidir. Yarayı iyileştirir, çıbanı geçirir. Elbette
faydasız değildir. Hakîkatin ise, sûretsiz hiç faydası yoktur. Belki o hakîkat
değil, mekr-i ilâhîdir. Bundan Allahü teâlâya sığınırız.