Tereddütsüz “peki” dedi
05/12/2019 Perşembe Köşe yazarı A.U
Hindistan evliyâsından Alâüddîn-i Sabîr hazretlerinin en
büyük talebesi Şemseddîn-i Türkî idi.
Bu zât, Kalyar fâciasından yedi sene sonra Acühan beldesine geldi.
Maksadı, Ferîdüddîn Genc-i Şeker hazretlerini görmekti.
Görüşüp tanıştılar.
Genc-i Şeker hazretleri,
Şemseddîn-i Türkî'ye;
“Siz gidip Alâüddîn-i Sabîr'e teslîm olun” buyurdu.
O, hiç tereddüt etmeden;
“Peki efendim” dedi.
Ve o gün yola çıktı.
Kalyar'a geldiğinde Alâüddîn-i Sabîr, aşk-ı ilâhîyle kendini ve her şeyi
unutmuştu.
O anda kendine geldi.
Ve yanında Şemseddîn-i Türkî'yi görünce, hocasını kastederek “Rabbimin
güneşi semâdadır, benim güneşimse yerde” dedi.
Ve ardından;
“Ey Şemseddîn! Kalk, Anber şehrine git ki, orada müminlerle kâfirler harb
ediyor. Senin yardımınla fetih müyesser olur. Aynı gün ben de âhirete göçerim” buyurdu.
O, bunu duydu.
Ve ağlayarak;
“Efendim, siz vefât ederseniz biz yetîm kalırız. Hem o gün yanınızda kimse
bulunmazsa cenâze hizmetinizi kim yapar?” dedi.
Büyük velî cevâben;
“O kolay” buyurdu.
Şemseddîn gidip harbe girdi.
Zaferden sonra geri döndüğünde, Alâüddîn-i Sabîr hazretleri Rabbine
kavuşmuştu.
Onu yıkamak istedi.
Lâkin lüzum kalmadı.
Zîrâ gâipten bâzı kimselerin bu hizmeti yaptığını fark etti.
Her iş kendiliğinden yapılıyor, ama yapanları göremiyordu.