Mabed nedir?

05/12/2022 Pazartesi Köşe yazarı R.A

“Ma'bed=İbâdethâne”: “İbâdet yapmak için toplanılan yer” demektir. Müslümânların mâbedlerine “Câmi” ve “Mescid” denir...

 

Bugün ve yarınki makâlelerimizde inşâallah, Lügatler, Ansiklopediler ve Dînler Târihi kitaplarına göre “Ma’bed” nedir, “İbâdethâne” neresidir konusunu, ana hatlarıyla ele almak istiyoruz. Önce, kitaplardaki genel bir tarîfi verelim: “Ma'bed=İbâdethâne”: “İbâdet yapmak için toplanılan yer” demektir. Müslümânların mâbedlerine “Câmi” ve “Mescid”, Hıristiyânların ma'bedlerine “Kilise”, “Bi'a” ve “Savme'a”, Yahûdîlerin ma'bedlerine de “Sinagog” ve “Havra” denilmektedir.

İnsanların, Allahü teâlâya karşı, kalp ve beden ile inanmaları ve yapmaları lâzım olan kulluk vazîfeleri, şükür borçları, Allahü teâlâ ve O’nun sevgili Peygamberi tarafından bildirilmiştir. Allahü teâlâya şükür, ancak O’nun Peygamberinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir ibâdeti, hiçbir şükrü, Allahü teâlâ kabûl etmez, beğenmez. Çünkü insanların iyi, güzel sandıkları çok şey vardır ki, İslâmiyet bunları beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir.

Târihte görüldüğü gibi, insanlar, rûhen hissettikleri ibâdet ihtiyâçlarını giderebilmek için, kendileri gibi birer insan olan ana-babalarına, krallara, zâlim diktatörlere, kâhinlere, büyücülere ve benzerlerine tapınmış, her şeyleriyle onlara kul ve köle olarak insanlık haysiyet ve şereflerini hiçe sayıp hak ve hürriyetlerini kaybetmişlerdir.

İnsanların nâkıs akıllarıyla ortaya çıkarılan inanç ve ibâdet şekillerinin birçoğu garip, gülünç ve saçmalıklarla dolu olurken, bâzıları da insanların diri diri yakılmaları, onlara işkence ve eziyetler çektirilmesi ve onların vahşî hayvanlara parçalattırılarak uydurdukları tanrılara kurbân edilmeleri gibi zulüm ve vahşetlere veya türlü türlü ahlâksızlık ve rezilliklere bürünmüştür.

İnsanların düştükleri böyle vahîm yanlışlık ve bayağı işler, her devir ve her yerde, Allahü teâlânın gönderdiği hak dînler ve Peygamberler (aleyhimüsselâm) vâsıtasıyla düzeltilmiş, îmân ve ibâdette hak olan mabûda (Allahü teâlâya) yönelmeleri emredilmiştir.

Nitekim Allahü teâlâya kulluk hakkında, Kur’ân-ı kerîm’de meâlen “Yalnız sana ibâdet (kulluk) ederiz ve yalnız senden yardım isteriz” (Fâtiha, 4) buyurulmuştur. Peygamber Efendimiz “Benim namaz kıldığımı gördüğünüz şekilde namaz kılınız” ve “Hac menâsikinizi benden alınız” buyurmuştur. Câhiliye döneminde, kadın-erkek karmakarışık ve çırılçıplak Ka’be-i muazzamayı tavâf ederler ve ibâdet yaptıklarını zannederlerdi. Allahü teâlâ, son Peygamberi Muhammed aleyhisselâma, vahiy meleği Cebrâîl aleyhisselâmı gönderip bütün ibâdetleri, meselâ namazın nasıl kılınacağını göstermiş, bizzât tatbîkâtını yaptırmıştır.  O hâlde hakîkî iibâdet yapmak isteyen bir kimse, bunlara uyacaktır.

6 adet “Ülül-azm Peygamber”, 313 adet “Resûl” ve sayıları kesin olarak bilinmeyen “Nebîler” (aleyhimüsselâm), insanlığı kendileri gibi birer mahlûk olan varlıklara tapınmak karanlığından kurtararak, bütün varlıkların yaratanı ve hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâya ibâdet etmenin şeref ve üstünlüğüne çağırmışlardır.