Âlimlerimiz helâle harama çok dikkat ederlerdi...
07/04/2021 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
“Sofra başında kendinizi Allahü teâlânın huzûrunda biliniz. O'nun verdiği
nîmeti yediğimizi unutmayınız!..”
Yeme ve içme âdâbı -4-
Evliyanın büyüklerinden Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri,
tasavvuf yolunun şâhı, âlim ve velîler rehberi olan ve her hususta
Peygamberimizin sünnetine tam uymaya çalışan büyük bir âlim ve velî idi. Talebelerine
yaptığı, “İyi ye ve iyi çalış!” nasihati meşhurdur. Zamanında âlim ve
sâlih kimseler ziyaretine gelip, hâlis ve helâl yemek yiyelim diye onun
yemeklerini yerlerdi. Her zaman ve her işte sünnet-i seniyyeye uyar ve bilhassa
yemek husûsunda Peygamber Efendimize uymaya çok dikkat ederdi. Çoğu zaman
ekmeği kendi pişirir ve sofra hizmetini kendi yapardı. Yemek yerken; “Sofra
başında kendinizi Allahü teâlânın huzûrunda biliniz. O'nun verdiği nîmeti
yediğimizi unutmayınız” buyururdu...
Bir yemek gafletle, öfkeyle veya zorla pişirilse, o yemekten kendisi yemez,
yedirmezdi.
Şöyle anlatılır: Bir zaman Şâh-ı Nakşibend hazretleri Gazyut denilen bir
yere gitti. Orada talebelerinden birisi onlara yemek getirdi. Şâh-ı Nakşibend
hazretleri buyurdu ki:
“Bu hamuru yoğuran ve yemekleri pişiren kimse, başlamasından bitirmesine
kadar gadab hâlinde idi, kızmış hâlde idi. Biz ondan hiçbir şey yiyemeyiz. Zîrâ
böyle yapılan yemeklerde hiçbir hayır ve hiçbir bereket yoktur. Belki de şeytan
yemek yaparken hep onunla bulunmuştur. Bizler böyle bir yemeği nasıl
yiyebiliriz?”
Bir nasihatinde şöyle buyurdu:
“Yenilecek bir gıda, bir yiyecek, her ne olursa olsun gaflet içinde,
kızgınlık ve öfke ile veya kerâhatle, istemeyerek hazırlansa, tedârik edilse,
onda hayır ve bereket yoktur. Zira ona nefis ve şeytan karışmıştır. Böyle bir
yiyeceği yiyen kimsede, mutlaka bir çirkin netice meydana gelir. Gaflete
dalmadan yapılan ve Allahü teâlâyı düşünerek yenen helâl ve hâlis yiyeceklerden
hayır meydana gelir. İnsanların hâlis ve sâlih ameller işlemeye muvaffak
olamamalarının sebebi; yemede ve içmede bu husûsa dikkat etmediklerinden ve
ihtiyatsızlıktandır. Her ne hâl olursa olsun, bilhassa namazda huşû' ve hudû'
hâlinde bulunmak, zevkle ve gözyaşı dökerek namaz kılabilmek, helâl lokma
yemeye, Allahü teâlâyı hatırlayarak yemeği pişirmek ve yemeği Allahü teâlânın
huzûrunda imiş gibi yemeğe bağlıdır. Vücûduna haram lokma karışmış bir kimse,
namazdan tat duymaz.”
Tasavvuftaki hâllerinin kaybolduğunu söyleyen bir talebesine, “Yediğin lokmaların helâlden olup olmadığını araştır” buyurmuştur. Talebesi araştırdığında, yemeğini pişirirken ocakta, helâl olup olmadığı şüpheli bir parça odun yakmış olduğunu tesbit ederek buna tövbe etmiştir.