İslâmiyette üç türlü yemin vardır
09/02/2020 Pazar Köşe yazarı V.T
Yemin, bir şeyi yapacağına veya yapmayacağına dair, Allahü tealanın ismi
ile verilen sözdür.
Mecdüddîn Abdüsselâm Harrânî hazretleri Tefsir, kıraat, hadis ve fıkıh
âlimidir. 590 (1194)’de Urfa-Harran'da doğdu. İlk tahsilinı burada yaptıktan
sonra Bağdat'a gitti ve zamanın büyük âlimlerinden ilim tahsil ederek Harran'a
döndü, çok talebe yetiştirdi. 652'de (m. 1254) vefat etti. Bir dersinde
buyurdu ki:
Yemîn, bir şeyi yapacağına veya yapmayacağına dair, Allahü tealanın ismi
ile verilen sözdür. İslâmiyette yemin üç türlüdür:
a) Yemin-i Gamûs: Geçmişteki bir şey için, bilerek yalan yere yemin
etmektir. Büyük günahlardandır. Böyle yeminlere kefaret lâzım olmaz. [Hemen
pişman olup, tevbe ve istiğfâr etmelidir.]
b) Yemin-i Lağv: Boş yere bir işi yaptığı zannı ile, yanlış yemin etmektir.
Daha sonra yapmadığı ortaya çıkınca, hiç hükmüne girer. [Yâni günah da olmaz,
kefaret de icap etmez.]
c) Yemin-i Mün'akıde: İleride yapacağım veya yapmayacağım diye yalan yere
yemin etmektir. Bir kimse yarın şu işi yapacağım diye vaatte bulunup (Vallahî)
diyerek yemin etse, daha sonra sebât etmeyip, o işi yapmasa (Hânis) yâni
yalancı olup, kefaret vermesi lâzım olur. Bu kısm yemine kefaret verilmesi
husûsunda Kur'an-ı kerimde açık beyanlar vardır. Mâide sûresinin
seksendokuzuncu âyetinde meâlen (Allahü teâlâ sizi yemin-i lağv ile
muâheze etmez [cezâlandırmaz]. Fakat akdettiğiniz [mün'akid] yeminlerde muâheze
eder. Onun kefareti, çoluk çocuğunuza yedirdiğinizin orta hâli ile on fakiri
doyurmaktır veya çoluk çocuğunuza giydirdiğinizin orta hâliyle birer elbiseyi,
on fakire giydirmektir veya bir köle âzâd etmektir. Bu üçünden birini yapmaya
gücü yetmeyenin, üç gün müte'âkıben [peş peşe] oruç tutmasıdır. İşte bunlar
sizlerin yeminlerinize kefarettir. Lisanlarınızı [yalan yere yemin etmekten
veya] yemininizi bozmaktan hıfz ediniz) buyurulmuştur.
Allahü teâlânın isminden başka, yer, gök ve başın için ve evladın için
diyerek, yemin etmek ise, çeşitli hadis-i şerifler ile menedildiğinden, şer'an
câiz değildir. Mün’akıde yemînin sahîh olması için, yemîni yerine getirebilmek,
aklen veyâ fiilen mümkün olmalıdır. Zaman bildirmiş ise, zamanın sonuna kadar
mümkün olmalıdır. Çünkü yemîni yerine getirmek, zamanın sonunda vâcib olur.
Mümkün olmayan bir şeye yemîn etmek günâhtır. Vallahi hakkını yarın sabâh
vereceğim deyince, sabâh olmadan, ikisinden biri ölürse, yemîn sahîh olmaz.