Evliyâ ne demektir?
09/04/2019 Salı Köşe yazarı R.A
Bütün sözleri, işleri ve ahlâkı, İslâm dîninin bildirdiği gibi olan, Allahü
teâlânın ve Resûlünün çok sevdiği kimselere “Velî” denir.
Malum olduğu üzere, dünkü makalemizde de bahsettiğimiz gibi, ondokuzuncu
asra kadar Osmânlı medreselerinde, dîn derslerinin yanı sıra, fen
dersleri de okutuluyordu. Buralarda aydın dîn ve fen adamları yetişiyordu.
Bunlar, bütün dünyâya rehberlik, önderlik ediyorlardı. Maalesef
Tanzîmâtçıların, Batılıların bozuk planlarına âlet olarak, fen derslerini
Osmânlı medreselerinden kaldırmalarıyla, bu sâhadaki çalışmalar tamâmen durmuş
ve Batı, Doğu’yu sür’atle geçmiştir.
14 asır boyunca, Allahü teâlânın sevgisi ile dolu, Peygamber Efendimize tâm
tâbi olan, manevî sırlar sâhibi “Âlim” ve “Velî” zâtlar
dâimâ bulunmuş ve bunlar, insanların dîn ve dünyâ saâdetine ulaşmaları için
ellerinden gelen gayreti göstermişlerdir.
Asr-ı Saâdetten günümüze kadar, İslâm coğrafyasının her tarafında, Fâs'tan
Hindistân'a; Macaristân ve Balkanlar'dan Orta Asyâ ve Çin'e; Kırım ve Kazân'dan
Afrikâ'ya ve Yemen'e kadar “Evliyâ” grubuna giren pek çok
İslâm büyüğü gelip geçmiştir.
Bunları belirttikten sonra ifâde edelim ki, bir terim olarak “Velî”; “Sevdiğini
Allah için seven ve her işini O'nun rızâsı için yapan, her ân Allahü teâlâ ile
bulunan, gafletten uzak ve Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanmış kimse” demektir. “Evliyâ” tabîri
ise, bu kelimenin çokluk şeklidir; yani “Evliyâ”: “Velîler" demektir.
Başka bir tarifle; bütün sözleri, işleri ve ahlâkı, İslâm dîninin
bildirdiği gibi olan, Allahü teâlânın ve Resûlünün çok sevdiği kimselere
“Velî” ve bunun çoğulu olarak “Evliyâ” denir.
İnsanlara doğru yolu göstermeleri, hâl ve hareketleri ile örnek olmaları,
evliyânın belli başlı vasıflarındandır. Ayrıca, Allahü teâlânın rızâsı için
insanların dertleri ile dertlenmeleri ve fedâkârlıkları onların şânındandır.
Onlar, Peygamberlerden sonra seçilenler sınıfındandırlar. Bütün bu “Allah
Dostları”, aynı kaynaktan fışkıran nûrları, olduğu gibi gösteren
aynalardır. Hangisine baksak, hepsinde aynı nûru görürüz.
Anadolu'da da bunlardan bol miktarda yaşayanlar olmuştur. Tabii ki
burada, bütün vilâyetlerimizde meşhur olan ulemâ ve evliyâyı tek tek sayamayız.
Bir kısım şehirler vardır ki onlar anıldıkları zaman, hemen oralarda yaşıyan
bazı büyük âlim ve velîler hâtıra gelir; bu şehirler âdetâ onlarla
özdeşleşmişlerdir. Güzel ülkemizde bu böyle olduğu gibi, İslâm âleminin diğer
ülkelerinde de durum böyledir:
Meselâ Türkiye’de Konya denilince, hemen Hazret-i
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, hocaları Şems-i Tebrîzî ve Sadreddîn-i Konevî; Kastamonu denilince, Şeyh
Şa’bân-ı Velî hatırlanmaktadır. Kırşehir anıldığında, Ahî
Evrân; Nevşehir anıldığı zaman, Hünkâr Hâcı
Bektâş-ı Velî; Ankara anıldığı zaman ise, Hâcı Bayrâm-ı Velî
ve Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hatırlandığı gibi.
Yurt dışında Buhârâ (Özbekistân’da) denilince, İmâm
Buhârî ve Şâh-ı Nakşibend; Bağdâd (Irâk’ta)
denilince, İmâm-ı A’zam ve Abdülkâdir-i Geylânî; Serhend (Hindistân’da)
denilince de, İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed Fârûkî
Serhendî, oğlu Muhammed Ma’sûm Fârûkî ve onun da oğlu (yani İmâm-ı
Rabbânî’nin torunu) Seyfeddîn-i Fârûkî hâtırlanmaktadır. Türkiye’de ve
yurt dışında buna benzer misâlleri çoğaltmak mümkündür...