Velîyi, ancak onun gibi olanlar anlar...

09/04/2021 Cuma Köşe yazarı V.T

Velî zâtların, her ân gönlü Allahü teâlâ iledir ve O’nun muhabbeti ile yanmaktadır.

 

Fenayî Mustafa Efendi Osmanlı evliyasındandır. Rumeli’de, Şumnu’da doğdu. İstanbul’a gelerek Selâmi Ali Efendi’ye intisab ederek icazet aldı ve halifelerinden oldu. Beşiktaşlı Yahya Efendi türbesi civarında yaptırdığı dergâhta talebe yetiştirdi. 1115 (m.1699)’da vefat etti. Sohbetlerinde buyurdu ki:

“Eğer, insanlar velî zâtların kadrini, kıymetini bilip iyice anlayacak derecede olsalardı, herkes karşılaştığı bütün insanlara karşı edepli olurdu. Çünkü, görünüş itibârıyla velî de bizim gibi bir insandır ve karşılastığımız bir kimse de, Allahü teâlânın bir velî kulu olabilir. Velî, şekil ve şemail bakımından, giyinip kuşanma bakımından ve diğer birçok beşerî sıfatlarla, diğer insanlardan farklı olmayan bir kimse gibi görünür. Hâlbuki, haddizatında o, diğer insanlardan tamamen farklı, apayrı bir insandır. Her ân gönlü Allahü teâlâ iledir ve O’nun muhabbeti ile yanmaktadır. İşte velînin asıl hâlini bildiren bu husûsiyetini, ancak onun gibi olanlar anlar. Diğer insanlar ise, onu kendileri gibi bir kimse zannederler.”

“Âbidde (Allahü teâlâya çok ibâdet edende) ve ârifte nefse düşmanlık vardır. Fakat ikisinin düşmanlıkları farklıdır. Âbid, nefsinin yaptıklarının kendisi için zararlı olduğunu bildiği için, nefsin yaptığı işlere düşmandır. Ârif ise, işleriyle birlikte, nefsin kendisine de düşmandır. Çünkü nefs, Allahü teâlâya düşmandır.”

“Bir kimse birini severse, onun bu sevgisi, bu sevgiye kavuşmasına sebep olanı da sevmeyi gerektirir.”

“İnsanoğlu dünyâya etten bir kanat ile gelir. Üstünde çeşit çeşit nimetlerin bulunduğu yükseklikler, altta ise Cehennem ateşi vardır. İnsanoğlu bu kanadını iyi besleyip, damarlarını iyi kuvvetlendirmeli ki, kanat zayıf olup, vazîfesini yapamayacak hâle gelmesin ve sahibini ateşe düşürmesin.”

“Kalp üç çeşittir. Birincisi; a’razî, yani yeryüzüne bağlı olan kalp ki, her an şeytanın aldatması ve azdırmasına karşı tehlikededir. İkincisi; semâvî kalp ki, bu kalp, a’razî kalp kadar olmamakla beraber, yine de şeytan, zayıf hâlini yakalayıp buna da saldırabilir. Üçüncüsü; arşî kalp olup, şeytan ve diğer mahlûklardan hiçbirisi buna zarar veremez.”

“Kur’ân-ı kerîmi hakikî olarak dinleyebilmenin, böylece onun manevî lezzetinden haz alabilmenin ilk mertebelerinden birisi, fâni olan mahlûkların hepsini, gözünden ve gönlünden silerek dinlemektir.”