Tasavvufun tarifi ve gayesi...
09/09/2019 Pazartesi Köşe yazarı R.A
“Tasavvuf, Resûlullah Efendimizin sünnet-i seniyyesine uymak, fazla
konuşmayı, fazla yemeği ve fazla uykuyu terk etmektir.”
Ebû Saîd Ebü'l-Hayr (rahmetullahi aleyh) buyurmuştur ki:
“Şimdiye kadar yedi yüz velî, tasavvufun târifinde türlü sözler söylemişlerdir.
Bu sözlerin özü, şu noktada toplanabilir: Tasavvuf, vakti, en değerli olan şeye
harcamaktır.”
Şu tarîfler de önemlidir:
“Tasavvuf, Allahü teâlâ ile olmak, iyi ahlâk edinmek ve dînin emirlerine
uymak demektir.”
“Tasavvuf, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylerin hepsini terk
etmektir.” (Alî bin Sehl)
“Tasavvuf hâldir, söz değildir, söz ile ele geçmez.” (Seyyid
Abdülkâdir-i Geylânî)
“Tasavvuf, Resûlullah Efendimizin sünnet-i seniyyesine uymak, fazla
konuşmayı, fazla yemeği ve fazla uykuyu terk etmektir.” (Alâüddevle
Semnânî)
İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin hocası Muhammed Bâkî-billah da, “İnsana
en önce lâzım olan Ehl-i sünnete uygun inanmak, sonra şerîate (İslâmiyete,
dînin emir ve yasaklarına) uymak, daha sonra tasavvuf yolunda
yükselmektir” buyurmuştur.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinin hocası Seyyid Abdullah-ı Dehlevî
buyurmuştur ki: “Tasavvuf büyüklerinin hepsi, Ehl-i sünnet itikâdında
idiler. Bid'at sâhiplerinin hiçbiri, Allahü teâlânın ma'rifetine
yaklaşamamıştır. Evliyâlık nûrları bunların kalblerine girmemiştir.”
Tasavvuf bilgilerini elde etme, öğrenme işine, “Tahsîl-i irfân” denilmektedir.
Muallim Receb Efendi, “Edeler dâimâ tahsîl-i irfân/Olalar her biri,
bir kâmil insan” demiştir.
Yine “Tasavvuf” ahlâk ve kalb ilmidir. Kalbi kötü
huylardan temizleyip, iyi huylarla doldurmaktır. Kalbde îmânın vicdânîleşmesi,
yâni Ehl-i sünnet itikâdının kalbde sağlamlaşması ve şüphe getirici tesirlerle
sarsılmaması, nefs-i emmâreden doğan tembelliklerin ve sıkıntıların giderilip
ibâdetlerde kolaylık ve lezzet hâsıl olması demektir.
“Tasavvuf ehlinin üç vasfı vardır: Toprak gibidir, iyiye de, kötü kimseye
de verir. Bulut gibidir, her şeyi gölgeler. Yağmur gibidir, sevilen kimseyi de,
sevilmeyen kimseyi de sular.” (Harkûşî Abdülmelik bin Muhammed)
Bilindiği üzere, tasavvuf aslında şu iki gâyeyi gerçekleştirmeye çalışır:
Birincisi; Ehl-i sünnet itikâdının yakînî ve vicdânî olmasını, yâni
sağlamlaşmasını, kalbe yerleşip sinmesini, şüphe getiren tesirlerle
sarsılmamasını temin içindir.
Tasavvufun ikinci gâyesi de; emir ve yasakları yerine
getirip ibâdetleri yapmakta kolaylık, lezzet almanın, işleri sırf
Allah için yapmanın, ihlâsın, Allahü teâlâyı görür gibi ibâdet etmenin hâsıl
olması, nefs-i emmâreden (kötülükleri emreden nefisten) doğan
tembelliklerin, sıkıntıların giderilmesidir. Yâni İslâmiyetin emirlerinin zor
ve ağır gelmeden yapılmasına yardımcı olmasıdır. [İnşâallah yarın, bu iki
maddeyi, biraz daha açalım.]