Muhammed aleyhisselâmın dünyâyı teşrifleri

09/09/2024 Pazartesi Köşe yazarı R.A

Sevgili Peygamberimizin dünyâyı teşrifleri, Mevlidi [doğum zamanı], 12 Rebîul-evvel Pazartesi günü sabâha karşı meydâna gelmiştir. 

Bu hafta, Peygamberimizin “Mevlid-i şerîf” haftası olduğu için, bir nebze O’ndan bahsetmek; ondan sonra da inşâallah Hazret-i Îsâ aleyhisselâm hakkında bilmemiz gereken zarûrî bazı bilgileri yazmak istiyoruz.

 

Sevgili Peygamberimizin dünyâyı teşrifleri, Mevlidi [doğum zamanı], 12 Rebîul-evvel Pazartesi günü sabâha karşı meydâna gelmiştir.  Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki [bu sene 14 Eylül 2024 Cumartesi’yi 15 Eylül 2024 Pazar’a bağlıyan] gecedir.

 

Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, onların dünyada râhat ve huzûr içinde, kardeşçe yaşamaları, âhirette de sonsuz saâdete, bitmez-tükenmez ni’metlere kavuşmaları için, yapılması lâzım olan iyilikleri ve sakınılması lâzım olan kötülükleri, Peygamberlerine bildirmiş, bunları bildiren birçok kitap (yüz Suhuf ve dört Kitap) da göndermiştir. Bu kitaplardan yalnız Kur'ân-ı kerîm bozulmamıştır.

 

Allahü teâlâ, çeşitli kavimlere, zaman zaman Peygamberler göndermiştir. Muhammed aleyhisselâmı ise, son Peygamber olarak bütün insanlara ve cinnîlere göndermiştir.

 

O, Allahü teâlânın beşeriyete, insanlığa en büyük nimetidir. O, bütün “âlemlere rahmet” olarak gönderilmiştir. O bir “Nebî”, bir “Resûl”, bir “Ülül-azm Peygamber” ve “Hâtemül-Enbiyâ ver-Rusül = Nebîlerin ve Resûllerin sonuncusu”dur. O, “Seyyidül-kevneyn = İki cihânın Efendisi”“Resûlüs-sekaleyn = İnsanların ve cinnîlerin Peygamberi” ve “Mahbûb-i Rabbil-âlemîn = Âlemlerin Rabbinin en çok sevdiği kimse”dir.

 

Cenâb-ı Hak, şüphesiz ki bütün insanlara sayılamıyacak kadar çok nimet, iyilik vermiştir. Allahü teâlânın merhameti, ihsânı, nimetleri o kadar çoktur ki, bunu ancak “Sonsuz” kelimesiyle ifâde edebiliriz. Bunların en büyüğü ve en kıymetlisi ise, Resûller ve Nebîler (aleyhimüsselâm) göndererek İslâmiyeti, ebedî saâdet yolunu göstermesidir.

 

Fahr-i kâinât Efendimiz doğmadan önce, bütün âlem, ma’nevî yönden müdhiş bir zulmet (karanlık) içinde idi. İnsanlar hadsiz, hudûdsuz derecede azgınlaşmışlar, Allahü teâlânın gönderdiği dînler unutulmuş, İlâhî hükümlerin yerini, insanların kafalarından çıkan fikirler, düşünceler almıştı.

 

Sadece insanlar değil, bütün mahlûklar, zâlim insanların vahşet ve zulmünden iyice bunalmıştı.  Yeryüzünde bulunan bütün milletler, Allahü teâlâyı unutmuş, huzûrun, saâdet ve sevincin kaynağı olan  “Tevhîd” inancı ortadan kalkmıştı. Küfür fırtınası, kalplerden îmânı söküp atmış, insanlar putlara tapmaya başlamışlardı.

 

İsrâîloğulları birbirlerine düşmüş, Mûsâ aleyhisselâmın getirdiği dîn unutulmuş, Tevrât bozulmuştu.

 

İsâ aleyhisselâmın getirdiği hakîkî dîn de bozularak, dîn ile hiçbir alâkası kalmamıştı. Papazlar, istedikleri gibi, dîni değiştirdiklerinden, İncîl'in aslı kaybolmuş, teslîs, yâni üçlü tanrı fikri kabûl edilmişti. Böylece her iki kitap da, Allah kelâmı olmaktan çıkmıştı. [İnşâallah yarın devâm edelim.]