Resûlullah'ın şeref ve fazileti -3-
09/11/2020 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Resûlullahı sevmek, Müslümânlara farz-ı ayndır. Cehennem’den
kurtulmak, yalnız Muhammed aleyhisselâma tâbi olanlara mahsustur.
Bilindiği üzere, kâinâtta bazı şeyler, emsâlinden çok daha
üstündür. Meselâ altın madeni; demir, bakır, kömür, taş ve
toprak gibi şeylerden çok kıymetlidir. Yâkut taşı, normal taşlardan
çok üstündür. Bazı çiçekler (meselâ gül), diğerlerinden çok
değerlidir.
Mekânlar arasında, 1- Mekke-i mükerreme, Harem-i şerîf, Kâbe-i muazzama, 2-
Medîne-i münevvere, Mescid-i Nebevî, Ravda-i mutahhara, 3- Kuds-i şerîf,
Mescid-i Aksâ, 4- Mescid-i Kubâ diğer mekânlardan daha
kıymetlidirler.
Mahlûkâta gelince, bunlar içerisinde Peygamber Efendimiz
meleklerin, insanların ve cinnîlerin hepsinden üstündür. Ondan sonra 6
Ülül-azm Peygamberden kalan beş kişi gelir, onları Resûller,
onları da Nebîler takip eder,
Sonra Sahâbe-i kirâm, Tâbiîn-i kirâm ve Tebe-i
Tâbiîn-i kirâm gelmektedir. İlim sâhipleri ve Evliyây-ı kirâm,
normal inanlardan daha üstündürler. Bunlara dâir âyet-i kerîmeler ve hadîs-i
şerîfler vardır.
Zamanlardan Kadir gecesi, gecelerin en fazîletlisi, bin aydan kıymetli
olduğu âyet-i kerîme ile sâbit (Kadir, 3), Cuma günü günlerin
efendisi, ramazân ayı da ayların sultânıdır.
Allahü tealâyı sevene, O’nun Resûlü’nü de sevmesi bir vecîbedir, vâciptir,
farzdır. Ayrıca onun Ehl-i beytini, yakın akrabâsını, Sahâbe-i kirâmını,
yolunda olan âlim ve velîleri, sâlih kulları da sevmesi lâzımdır.
Resûlullahı sevmek, bütün Müslümânlara farz-ı ayndır. Âhirette
Cehennem’den kurtulmak, yalnız Muhammed aleyhisselâma tâbi olanlara mahsustur.
Âl-i İmrân sûresinin otuz birinci âyetinde meâlen; “(Ey sevgili
Peygamberim!) Onlara de ki, eğer Allah’ı seviyorsanız [ve Allah’ın da, sizi
sevmesini istiyorsanız], bana tâbi olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve
günâhlarınızı bağışlasın [Allah bana tâbi olanları sever]” buyuruyor.
Bu birkaç günlük hayât, eğer dünyâ ve âhiretin en kıymetli insanı olan,
Muhammed aleyhisselâma tâbi olarak geçirilirse, saadet-i ebediyye, sonsuz
necât, kurtuluş umulur. O’na uymadıkça, her yapılan hayır, iyilik, burada
kalır, âhirette ele bir şey geçmez.
Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruluyor ki:
“Kimi, ona [Muhammed aleyhisselâma] îmân etti, kimi de, ondan yüz çevirdi ki,
bunlara da çılgın ateşli Cehennem yetti. Âyetlerimizi inkâr eden kâfirleri,
elbette ateşe atacağız.” [Nisâ, 55-56]
“Rablerini inkâr edenlerin [îmânsızların faydalı] işleri,
fırtınalı bir günde, rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer; o işlerin hiç
faydası olmaz.” [İbrâhîm, 18]
“Kıyâmette onların yaptıkları her işi toz dumân ederiz.” [Furkân, 23]
“Kıyâmette en çok ziyâna uğrayanlar, iyi işler yaptıklarını sanıp da, bütün
çabaları boşa gidenlerdir.” [Kehf, 103-104]
Cenâb-ı Hakk, Kur’ân-ı kerîmde, Nisâ sûresinin sekseninci âyetinde,
Muhammed aleyhisselâma itâat etmenin, kendisine itâat etmek olduğunu
bildiriyor. Bunun pek kati ve kuvvetli olduğunu bildirmek için, âyet-i
kerîmede; “Elbette muhakkak böyledir” buyuruldu. Bir âyet-i
kerîmede de meâlen buyuruldu ki:
“Allah ile Resûllerinin emirlerini birbirinden ayırıp ikisi arasında bir yol tutmak isteyenler kâfirdirler.” [Nisâ, 150-151]