Ana-baba hakları
10/03/2020 Salı Köşe yazarı R.A
“Ana-babası günâh işleyen evlâd, sert konuşmadan, bunlara bir defa nasîhat
ederler. Kabul etmezlerse susarlar. Onlara dua ederler”
“Dînimizde ana-babanın hakları çok önemli olduğu için, onların sözlerini
dinlemezsem günâha girmiş olur muyum?” diye suâl soranlar oluyor.
Hemen belirtelim ki, dîne uymayan ve çocuğunu İslâmiyet'e uygun
yetiştirmeyen ana-babanın, evlâdı üzerinde, dînimizin bildirdiği ana-babalık
hakkı yoktur. Sâdece büyütme, yedirip içirme gibi hakları vardır.
Mukaddes dînimizde, İslâm âlimlerinin kitaplarında, “Ana-baba kâfir
iseler, onları kiliseden, meyhâneden, sırtta taşıyarak bile, geri getirmek
gerekir” deniliyor. Onların iyiliği için, “Kiliseye gitmeniz
yanlıştır. Ben getirmem, gittiğiniz gibi geri gelin” denilmez.
Yine dîn kitaplarında, “Ana-babası günâh işleyen evlâd, sert
konuşmadan, bunlara bir defa nasîhat ederler. Kabul etmezlerse susarlar. Onlara
dua ederler” buyuruluyor.
Onların iyiliğine diye, sık sık ikaz yapılmazlar. Ana-babanın iyiliği için,
onlara sert davranan, rızâlarını almış olmaz, aksine onları üzmüş olur.
Tâbiîn-i kirâmın en büyüklerinden olan büyük âlim ve velî Hasan-ı Basrî
hazretleri, “Âlim bir evlâdın ana-babası kâfir olsalar, kuyudan su
çekmeleri için ona muhtaç olsalar, o da birkaç kova çektikten sonra, öf dese,
bu sebeple bütün amellerinin sevâbı yok olur” buyuruyor. Şu hâlde,
ana-babanın iyiliği için de, onlara sert davranmak câiz değildir.
Ana-baba zâlim olup, evlâda zulmetseler de, günâh işlemeyi emretseler de,
yine onları üzmek câiz olmaz. Günâh olan emirleri yapılmaz, ama yine de onlara
sert konuşmak, üzmek câiz olmaz.
Eshâb-ı kirâmdan Alkame’nin menkıbesinde, Peygamber Efendimiz, onun
annesine, oğluna hakkını helâl etmezse, Cehennemde azap çekeceğini bildiriyor.
Ama ebedî azaptan bahsedilmiyor. Sâlih ana-babaya isyân etmek harâmdır, ama
küfür değildir. İşlenen her günâh, Allahü teâlâya bir isyândır. Günâh işlemekle
insan kâfir olmaz.
Son nefesinde Kelime-i şehâdet getiremeyen de kâfir olarak ölmez. Ehl-i
Sünnet itikâdında, amel îmândan bir parça değildir, yani insan ne kadar büyük
günâh işlerse işlesin, kâfir olmaz. Zerre kadar îmânı olan, sonunda Cennete
girer.
Kalb krizi, trafik kazası, bir bombanın patlaması gibi sebeplerle Kelime-i
şehâdet getiremeden veya uyurken ölen Müslümân, îmânsız ölmüş olmaz. Ânîden
ölüp de, son sözünün Kelime-i şehâdet olmaması ona zarar vermez. İki hadîs-i
şerîf meâli şöyledir:
“Ânîden ölmek, müminlere rahmet, fâcirlere ise üzüntüdür.” [Beyhekî]
“Ânî ölüm, müminlere râhat, kâfirlere ise azaptır.” [Taberânî]
Fâcir, yani kötü kişi, ânîden ölmeyip de, hastalık çekerek ölürse,
günâhlarına tevbe etme imkânı vardır. Kâfir olan da, îmâna gelebilir. Onun
için, kâfirlere ve fâcirlere ânî ölüm, iyi değildir. Fakat sâlihlerin ansızın
ölmeleri, onlar için bir nimet olur. Aylarca veya yıllarca hasta yattıktan
sonra ölmek çok sıkıntılı olur. Ama bu sıkıntılar, çoğunun sonsuz saâdetine
sebep olabilir.