"Âhiret, peygamberleri ve melekleri titreten gündür!"
10/04/2024 Çarşamba Köşe yazarı V.T
"Âhiret; yürekleri parçalayan, çocukları ihtiyar yapan, kişiyi evlâd
ve iyâlinden kaçıran bir gündür!"
Füâdî Ömer Efendi Osmanlı âlim ve velîlerindendir. Kastamonu’da yetişen büyük velî Şeyh Şâbân-ı Velî hazretlerinin kurduğu Şâbâniyye yoluna mensuptur. 1559 (H.966) senesinde Kastamonu'da doğdu. Şâbân-ı Velî dergâhı şeyhi olan Abdülbâkî Efendiye talebe olup hizmet etmeye başladı. Onun vefâtı üzerine hocasının yerine geçen Muhyiddîn Efendinin sohbetlerine devâm etti. Muhyiddîn Efendinin vefâtından sonra Şâbân-ı Velî Dergâhına postnişîn seçildi. 1636 (H.1046) senesinde Kastamonu’da vefât etti. Bir dersinde şunları anlattı:
Lüzumsuz olarak yaratılmadığınız gibi, yaptığınız
işlerden de sorgu ve sorumsuz kalacak değilsiniz. Gelmiş ve nihâyete kadar gelecek
insanların toplanacağı bir mahşer ve orada adâlet terâzilerinin kurulacağı bir
mahkeme vardır. Onun tek hâkimi, azamet ve kibriyâ sâhibi yüce Allah'tır.
Âhiret korkunç bir gündür. Yürekleri parçalayan, çocukları ihtiyar yapan,
kişiyi kardeş, evlâd ve iyâlinden kaçıran, peygamberleri, melekleri titreten
bir gündür. Cenâb-ı Hakk'ın celâl ve azametiyle tecellî edeceği o günde, kimde
kuvvet ve tahammül kalır! Bununla berâber Allah’ın rahmetinden de
ümit keserek hüsrâna düşmeyiniz. Muhakkak biliniz ki; mahşer gününde
emniyet ve korkusuzluk, bugünden o günü düşünüp de Allah’tan korkan, küfür ve
günahtan sakınan ve bu fânî âlemi bekâ âlemi olan âhirete üstün tutarak,
şehvânî hislerinin esiri olmayanlar içindir. Bunun aksi harekette bulunanlar
muhakkak aldanır. Hayat ve ömür sermâyesini haksızlık ve yolsuzluk arkasında
tüketen eli boş ve nedâmet, pişmanlık içinde kalır.
Bugün; siz, sizden öncekilerin yerini
tutuyorsunuz. Fakat elbette sizin de yerinizi tutacaklar var. Görüyorsunuz ki,
gelenler durmuyor, gidenler geri dönmüyor. İster istemez gideceğimiz bu mahal,
her şeye sâhib olan cenâb-ı Hakk’ın huzûrudur. Âhiret âlemine gidenleri her gün
uğurluyor ve götürdüğünüz kabirlerde kara toprak altında yataksız, yastıksız,
tek ve tenha bırakıp dönüyorsunuz. Ölümün acısını duyan o fânîlerin hâli ne
kadar merhameti çeker ve ibrete değer. Tanımadıkları bir âleme sefer etmişler,
sevdiklerinden ayrılmışlar. Gelip geçici emânet bir hayatın gaflet uykusundan
uyanmışlar, ama iş işten geçmiş, telâfi imkânı elden çıkmış, naz ve nîmet
içinde beslenmişlerken yatak ve yastıkları kuru toprak olmuş, terk ettikleri
dünyâ malından istifâdeleri yok. Düşünmeye değer bu hâllerden ibret almaz
mısınız?