Kabir azâbını inkâr eden adamın hâli!
11/02/2024 Pazar Köşe yazarı V.T
Bir kimse kabir azâbının olmadığını kuvvetli delîllerle îzâh edebileceğini söylüyordu!..
Muîdzâde Mehmed Efendi Osmanlı âlim ve
velîlerindendir. Aslen Maraşlıdır. 1516 (H.922) senesinde Tarsus'ta doğdu. İlk
tahsilini burada yaptıktan sonra İstanbul’da medreselerde meşhur âlimlerden
ilim öğrenerek icazet aldı. Bursa ve Edirne kadılıkları, Şam müftülüğü yaptı.
1575 (H.983) senesinde Kudüs kâdısı iken vefât etti. Kâdı Beydâvî
Tefsîri ile Keşşâf Tefsîri arasında bir
mukâyesesi, Hidâye ve Miftâh-ul-Ulûm isimli
eserlere ilâveleri vardır.
Muîdzâde Mehmed Efendinin talebelerinden biri şöyle
anlatır: "Bir gün hocamdan Şerh-i Akâid okurken, konu
kabir azâbının îzâhına gelmişti. Kabir azâbının hak olduğunu vesîkaları ile çok
güzel îzâh etti. Orada bulunanlardan biri, kabir azâbını inkâr etti. Kabir
azâbının olmadığını kuvvetli delîllerle îzâh edebileceğini söyledi. Hocam buna
üzüldüyse de, bir cevap vermedi. Bu konuşmadan kısa bir zaman sonra, o kimse,
Maraş'ın yakın bir köyüne gitmek için yola çıktı. Köye giderken, yolu bir
kabristana uğradı. Eski bir kabrin başında durdu. Baktı ki, kabire açılan bir
delik var. Elini bu delikten kabre soktu. Sokması ile berâber feryâda başlaması
bir oldu. 'Yandım, ölüyorum, elimi kurtarın!' diye avaz avaz bağırıyordu.
Yanında bulunan yol arkadaşları donup kaldılar. Ne yapacaklarını şaşırdılar.
Hiçbiri ne yardıma, ne de bir söz söylemeye kâdir oldu! Kabir azâbını
inkâr eden o kimse; 'Ben kabir azâbının hak olduğuna inandım. Önceki bozuk
îtikâdıma tövbe ettim' dedi ve kolunu kabirden çıkardı. Baktıklarında
elinde ve kolunda yanık izleri vardı. Yanında bulunanlar bu hâlin o inkârcı kimseye
bir ders ve ibret olarak meydana geldiğini anladılar."
Muîdzâde Mehmed Efendi, “Hidâye
haşiyesi'nde şöyle nakleder: “Allahü teâlâ ile kul arasında olan, yâni kul
hakkı bulunmayan günahların affolması için, gizlice tövbe etmek kâfîdir.
Başkalarına haber vermek, imam efendiye bildirmek lâzım değildir. Cünüp iken
Kur'ân-ı kerim okumak ve câmide oturmak ve câmide dünya işlerini konuşmak,
yemek, içmek ve uyumak ve Kur'ân-ı kerimi abdestsiz tutmak, çalgı çalmak, şarap
içmek, zinâ etmek, kul hakkı bulunmayan günahlardır. Hayvân hakkı bulunan
günahları affettirmek, çok güçtür. Hayvânı haksız olarak öldürmek, dövmek,
yüzüne vurmak, tâkatinden fazla yürütmek, ağır yük vurmak, otunu, suyunu
zamanında vermemek, günahtır. Bu günaha hem tövbe etmek, hem de, istiğfâr
ederek yalvarmak lâzımdır.