Bir insan, saîd veya şakî olduğunu anlayabilir mi?
11/09/2024 Çarşamba Köşe yazarı V.T
Herkese derd ve belâ, günah yolundan gelir. Rahat ve huzûr da, itâat yolundan gelmektedir.
Şerefüddîn Ahmed Münîrî hazretleri Hindistan'da
yaşayan evliyânın büyüklerindendir. 1263 (H.661) senesinde Münîr'de doğdu. İlk
tahsîlini kendi kasabasında yaptı. Delhî'deki Nizâmüddîn Evliyâ ile görüşmek
üzere yola çıktı. Fakat vefât ettiğini öğrendi. Halifesi Necîbeddîn
Firdevsî'nin sohbetlerine devam ve ona hizmet etti. İcazet verilerek Bihar
şehrine gönderildi. 1380 (H.782)de orada vefât etti. Mektûbât kitabı çok
kıymetlidir. Yetmiş altıncı mektubunda buyuruyor ki:
"Saâdet" Cennetlik olmak demektir. "Şekâvet",
Cehennemlik olmak demektir. Saâdet ve şekâvet, Allahü teâlânın iki hazînesi
gibidir. Birinci hazînenin anahtarı, tâat ve ibâdettir. İkinci hazînenin
anahtarı, ma'siyyet yâni günahlardır.
Allahü teâlâ, her insanın saîd veya şakî olduğunu
ezelde takdîr etmiştir. (Buna alın yazısı denir.) Ezelde saîd denilen kimsenin
eline dünyâda saâdetin anahtarı verilir. Bu insan, Allahü teâlâya itâat eder.
Ezelde şakî olanın eline de, dünyâda şekâvetin anahtarı verilir. Bu kimse, hep
günah işler. Dünyâda herkes, eline verilmiş olan anahtara bakıp, saîd veya şakî
olduğunu anlayabilir. Âhireti düşünen din âlimleri, herkesin saîd veya şakî
olduğunu böylece anlar. Dünyâya dalmış din adamı ise, bunu bilmez. Her izzet ve
her nîmet, Allahü teâlâya itâat ve ibâdet etmekle ele geçer. Her kötülük ve
sıkıntı da, günah işlemekten hâsıl olur. Herkese derd ve belâ, günah yolundan
gelir. Rahat ve huzûr da, itâat yolundan gelmektedir. (Allahü teâlânın âdeti
böyledir. Bunu kimse değiştiremez. Nefse kolay ve tatlı gelen şeyi saâdet zan
etmemeli. Nefse güç ve acı gelenleri de şekâvet ve felâket sanmamalıdır.)
Kudüs'te Mescid-i Aksâ'da senelerce tesbih ve ibâdet
ile ömrünü geçiren kimse, bir secdeyi terk etdiği için öyle yuvarlandı ki, bir
daha kalkamadı...
Eshâb-ı Kehf'in köpeği ise, pis olduğu hâlde,
sıddîkların arkasında birkaç adım yürüdüğü için, öyle yükseldi ki, hiç düşmedi.
Bu hâl, insanı hayrete düşürmektedir. Asırlar boyunca, ilim adamları bu
bilmeceyi çözememiştir. İnsanın aklı, bunun hikmetini anlayamadı...
Âdem aleyhisselâma buğdaydan yeme
dedi ve yemesini diledi. Şeytanın Âdem aleyhisselâma secde etmesini emreyledi
ve secde etmemesini diledi. Beni arayınız buyurdu. Fakat kavuşmayı dilemedi.
İlâhî yolun yolcuları, "Hiç anlayamadık" demekten başka bir şey söyleyemediler.
Bizlere ne demek düşer.