Şeytanı sevindirmeye ne kadar devam edeceğiz?
12/04/2022 Salı Köşe yazarı V.T
"Nefislerimizin
arzuları peşinde koşan biz ahmaklar, ne zaman aklımızı başımıza
toplayacağız?"
Abdülmu'tî Efendi evliyânın büyüklerindendir. Kuzey Afrika memleketlerinden
birinde doğdu. Mâlikî mezhebi fıkıh bilgilerinde âlim oldu. Zamânın
büyüklerinden Zeynüddîn Hâfî hazretleriyle tanışıp, onun talebeleri arasına
katıldı. Yanında kalıp, yıllarca hizmet etti. İcâzet alıp, Mekke-i mükerremeye
gönderildi. Orada vefat etti. Bir sohbetinde şunları anlattı:
Gençlik, ömrün en kıymetli zamanıdır. İnsanın sıhhatli, kuvvetli olduğu
zamandır. Bu zaman, her gün geçiyor, azalıyor. Erzel-i ömür olan ihtiyârlık
yaklaşıyor. Yazıklar olsun ki, en şerefli, en lüzûmlu iş olan, marifetullahı
kazanmayı, hayâl olan erzel-i ömre bırakıyorsun. En şerefli olan zamanlarını,
en zararlı, en kötü şey olan, nefsin arzularına kavuşmak için sarf ediyorsun.
Peygamberimiz, (Yarına yaparım, yarına yaparım diyenler, aldandı) buyurdu.
Allahü teâlâ, insanları ve cinleri (Marifetullaha) ve Allahü teâlânın
rızasına, sevgisine kavuşmak için yarattı. Nefislerimizin arzuları peşinde
koşan biz ahmaklar, ne zaman aklımızı başımıza toplayacağız? Ne zamana kadar,
bu nîmetten mahrum kalacağız? Nefsi ve şeytanı sevindirmeye ve Allahü teâlânın
rızasından mahrum kalmaya ne kadar devam edeceğiz? Dünya lezzetleri nefsin
arzularıdır. İnsânın, Allahü teâlânın marifetine kavuşmasına mâni olan en
kuvvetli düşman da, nefsin arzularıdır. Bu arzular bitmez ve tükenmez. Hepsi de
çok zararlıdır. (Maksûdün, mâbudundur) sözü meşhûrdur. (Nefslerinin arzularını
ilah edinenleri görmedin mi?) âyet-i kerimesi, bu sözümüzün vesikasıdır.
[Marifetullah, Allahü teâlânın zâtını ve sıfatlarını tanımak demektir. Zâtını
tanımak, anlaşılamayacağını anlamaktır. Sıfatlarını tanımak, mahlûkların
sıfatlarına benzemediklerini anlamaktır. Allahü teâlâ, dünya lezzetlerini yasak
etmedi. Bunların, azgınca, taşkınca, zararlı olarak kullanılmasını yasak etti.]
İnsâna gelen marazlar, elemler, takdîr-i ilâhî ile gelmektedir. Râzı olmak
lâzımdır. İbâdetlere devam, elemlere, hastalıklara sabr edilmelidir. Allahü
teâlânın kereminden âfiyet beklemelidir. Mahlûklardan birşey beklememeli,
herşeyin Hak teâlâdan geldiğini bilmelidir. Derdlerden, elemlerden kurtulmak
için duâ ve istigfâr etmelidir. [Te'sîri, faydası kat'i olan sebeplere
yapışmalı, sebeplerin te'sîrini Allahü teâlâdan beklemelidir.] Onun takdîri,
irâdesi olmadıkca, kimse kimseye zarar veremez. Bununla berâber, sebeplere
yapışmak, Peygamberlerin yoludur.