Her insanın huyu sonradan değişebilir
12/06/2019 Çarşamba Köşe yazarı V.T
"Cahiller, ahmaklar, huy değişmez diyerek, nefisle mücâhede ve riyâzet
etmiyorlar."
Kınalızâde Ali Efendi Osmanlı âlimlerinin en meşhurlarındandır. 916 (m.
1516) senesinde Isparta’da doğdu. İstanbul’a giderek, medrese tahsilini
mükemmel bir şekilde tamamladıktan sonra, Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli
şehirlerinde kadı ve kadıasker olarak vazîfe yaptı. 979 (m. 1571) senesinde
Edirne’de vefât etti. Çok kitap yazdıysa da, daha çok “Ahlâk-ı A’lâî” adlı
eseriyle tanınmıştır. Bu kitabında şöyle anlatır:
Huy değişir mi? İnsanın huyunu bırakıp, başka huylu olması mümkün müdür? Bu
konu üzerinde çeşitli sözler, birbirine uymayan fikirler varsa da, âlimlerin
çoğuna göre, herkesin huyu değişebilir. Hiçbir kimsenin huyu, yaratılıştaki
gibi kalmaz. Sonradan değişebilir. Huylar değişmeseydi, Peygamberlerin
“aleyhimüsselâm” getirdikleri dinler boş ve lüzumsuz olurdu. Âlimlerin söz
birliği ile koymuş oldukları terbiye ve ceza usûlleri abes olurdu. Bütün
ilim adamları, çocuklarına ilim ve edeb vermiş ve terbiyenin fayda sağladığı
her zaman görülmüştür...
O hâlde, huyun değiştiği güneş gibi meydandadır. Şu kadar var ki, bazı
huylar pek yerleşmiş, rûhun hâssası gibi olmuştur. Böyle huyları değiştirmek,
yok etmek pek güç olur. Böyle ahlâk, ençok, câhil, kötü kimselerde bulunur. Bunu
değiştirmek için ağır riyâzet ve çok mücâhede lâzımdır. Nefsin isteklerini
yapmamak için çalışmaya “riyâzet” denir. Nefsin istemediği şeyleri yapmaya
“mücâhede” denir. Cahiller, ahmaklar, huy değişmez diyerek, nefisle mücâhede ve
riyâzet etmiyorlar. Kötü huylarını temizlemiyorlar. Böyle kabul edip de, herkes
kendi havasına bırakılırsa, suçlulara ceza verilmezse, insanlık kötülüğe gider.
Bunun için, Allahü teâlâ kullarına acıyarak, onları terbiye etmek, iyi ve
kötü huyları öğretmek için Peygamberler “aleyhimüsselâm” gönderdi. Bu
muallimlerin en yükseği olarak, habîbi olan Muhammed aleyhisselâmı seçti. O’nun
dîni ile, önce göndermiş olduğu bütün dinleri değiştirdi. O’nun dîni, bütün
dinlerin sonuncusu oldu. Böylece iyiliklerin hepsi, terbiye usûllerinin cümlesi
O’nun parlak dîninde yer almıştır. Aklı olanların, iyiyi kötüden
ayırabilenlerin, bu dinden elde edilmiş olan ahlâk kitaplarını okuyarak,
öğrenerek ve işlerini buna göre düzenleyerek, dünyâda ve âhirette rahata ve
huzura, saadete, kurtuluşa kavuşması ve böylece aile ve cemiyet hayâtının
düzenine yardım etmiş olması lâzımdır, insanın birinci vazîfesi de budur.