Gözünü bir avuç toprak doyurur ancak!..
12/06/2021 Cumartesi Köşe yazarı A.D
"Açgözlü insan, tamah zincirine bağlanmış ölüye benzer. Kalpteki
tamah, kalbi mühürler, mühürlü kalp de ölüdür..."
Tamah, mal toplama, biriktirme hırsıdır. Cimrilik ise, harcanması gereken
yerde para harcamaktan kaçınmaktır. Cimriliğin içinde tamah da vardır...
Her hastalığın çaresi vardır. Önce hastalığı teşhis etmek gerekir! Hastalık
belli olunca ona göre ilaç verilir. Allahü tealadan korkan, kötülük
işlemekten çekinir. Tamahın kötü olduğunu bilen Müslüman da bundan
kaçar...
Mal sahibi olmak kötü değildir. Dinimiz malı övmüş, fakat mal hırsını, mal
sevgisini yermiştir. Zengin olmak başka, mala muhabbet başkadır. Kur'ân-ı
kerimde mala "hayır" adı verilmiştir. [Bekara 180]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki: (Mal, salih kimse için ne güzeldir.) [Taberani]
Din büyüklerimiz buyuruyor ki: "Tamahkâr, açgözlü insan, tamah
zincirine bağlanmış ölüye benzer. Kalpteki tamah, kalbi mühürler, mühürlü
kalp de ölüdür. Mümin tamahkâr olamaz..."
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Dünya peşinde koşan, açgözlü
olur, hep yokluk içinde kıvranır, işleri zorlaşır, nasibinden de fazla bir şeye
kavuşamaz. Ahiret için çalışanın da, işleri kolaylaşır, gönlü zenginleşir, yüz
çevirdiği dünyalık da kendisine teveccüh eder.) [Tirmizi]
***
Hâlinden çok fakir olduğu anlaşılan bir adam, oltayla balık tutuyordu.
Tesadüfen oradan geçmekte olan ülkenin padişahı bu gariban adamla ilgilendi ve
ona, "Oltana ben burada iken ilk takılan şey ne olursa sana onun
ağırlığınca altın vereceğim" dedi. Biraz sonra oltaya takıla takıla
ortası delik bir kemik takıldı. Hükümdar balıkçıya, "Ne yapalım,
şansın bu kadar, oltana ağır bir şey takılmadı" diyerek onu da alıp
saraya döndüler...
Saraya varınca adamlarına, balıkçıya elindeki kemiğin ağırlığınca altın
vermelerini emretti. Kemiği terazinin kefesine koydular, öbür kefesine de altın
koymaya başladılar. Beş, on, yirmi, elli diyerek altınları koydular ama kemik
bulunan kefe yerinden oynamıyordu. Dört beş altını zor tartar göründüğü hâlde,
tahminlerin on misli üzerinde altın koydular kemik bana mısın demedi. Altını
doldurmaya devam ettiler, terazinin kefesi doldu taştı ama kemik tarafı
yerinden kımıldamıyordu...
Bunda bir sır olduğunu anladılar. Âlim bir zat çağırıp bu sırrın ne olduğunu
sordular...
O mübarek zat kemiği eline alıp şöyle bir baktıktan sonra
şu açıklamada bulundu:
"Bu kemik açgözlü bir insanın göz çukurudur. Siz bunu tartmak için
bütün hazineyi koysanız yine tartamazsınız, yerinden oynamaz. Çünkü doymaz. Ama
bir avuç toprak bunu doyurur."
Nitekim bir avuç toprak alıp terazinin kefesine koydu ve kemik yukarı
kalkıverdi...