Eshâb-ı kirâma dil uzatanlar!..
12/08/2021 Perşembe Köşe yazarı V.T
Peygamberlerden sonra
ve meleklerden sonra mahlûkların en efdali, en üstünü Eshâb-ı kirâmdır.
Davudzade Mehmed
Efendi Halveti tarikatının büyüklerindendir. Kastamonu'nun Küre kazasında
doğdu. Sultan İbrahim Han (1640-1648) zamanında İstanbul'a gelerek taliplerini
yetiştirdi. “Hûda yehdi'l-Mudıllin ile'l-Hakkı ve'l-Ahkâmı ve'ş-Şerayi” isminde
Arabî bir cilt tefsiri vardır. Bu eserinde şöyle buyuruyor:
Eshâb-ı kirâm
Peygamberlerden sonra ve meleklerden sonra mahlûkların en efdali, en üstünüdür.
Bazı kendini bilmez cahiller, Eshâb-ı kirâma dil uzatıyor ve taassubu,
edepsizliğe kadar götürüyorlar. Eshâb-ı kirâmın üstünlüklerini bildiren âyet-i
kerime ve hadis-i şerifler pek çoktur. Sûre-i Âlî İmrân’da meâlen
buyuruyor ki:
(Sizler, bütün
insanlar içinde, en iyi bir ümmetsiniz, cemaatsiniz.) Yâni Peygamberlerden
sonra, bütün insanların en iyisisiniz!
Sûre-i Tevbe’de meâlen
buyuruyor ki: (Mekke-i mükerreme ehâlîsinden olup, Medîne-i münevvereye
hicret eden Sahâbe-i kiramdan ve iyilikte onların izinden gidenlerden, Allahü
teâlâ râzıdır. Onlar da, Allahü teâlâdan râzıdırlar. Allahü teâlâ onlara
Cennetler hazırlamıştır.)
Sûre-i Enfâlde, Allahü
teâlâ, sevgili Peygamberine meâlen diyor ki: (Sana Allahü teâlâ yetişir ve
sana tâbi olan müminler yetişir.) O zaman Sahâbe-i kiram pek az idi. Fakat
Allahü teâlâ yanında dereceleri pek yüksek olduğundan, dîni yaymakta sana
yetişirler buyuruldu.
Sûre-i Feth’de meâlen
buyuruyor ki: (Muhammed Allahü teâlânın Peygamberidir ve Onunla birlikte
bulunanların [yâni Eshâb-ı kirâmın] hepsi, kâfirlere karşı şiddetlidirler.
Fakat birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktırlar. Bunları çok zaman rükû'da
ve secdede görürsünüz. Herkese dünyada ve âhirette her iyiliği, üstünlüğü,
Allahü teâlâdan isterler. Rıdvânı, yâni Allahü teâlânın kendilerini beğenmesini
de isterler. Çok secde ettikleri yüzlerinden belli olur. Onların hâlleri,
şerefleri böylece Tevrâtta ve İncîlde bildirilmiştir. İncîlde de bildirildiği
gibi, onlar, ekine benzer. İnce bir filiz yerden çıkıp kalınlaştığı, yükseldiği
gibi, az ve kuvvetsiz oldukları hâlde, az zamanda etrâfa yayıldılar. Her tarafı
îman nûru ile doldurdular. Herkes filizin hâlini görüp, az zamanda nasıl büyüdü
diyerek, şaşırdıkları gibi, hâl ve şânları dünyaya yayılıp, görenler hayret
etti ve kâfirler kızdılar.)
Bu âyet-i kerime, yalnız indiği zamanda bulunan Eshâbın değil, sonra îmana gelecek olanların da şânını bildirmektedir.