Dini, âyet ve hadisten mi öğrenmelidir?

12/09/2020 Cumartesi Köşe yazarı O.Ü

"Her yüz senede bir müceddid zahir olur. Ümmetimin işlerini yeniler."

 

Sual: Bazı kimseler; (Bir işte anlaşamazsanız, bu işin hükmünü Allahtan ve Resûlullahtan anlayınız!) âyetini delil göstererek, herkes âyetten ve hadisten dinini öğrenir diyorlar. Gerçekten bu âyeti böyle mi anlamak gerekiyor?

Cevap: Konu ile alakalı olarak Redd-i vehhâbî kitabında deniyor ki:

“Nisâ suresinin ellisekizinci âyet-i kerimesinde meâlen;

(Bir işte anlaşamazsanız, bu işin hükmünü Allahtan ve Resûlullahtan anlayınız!) buyuruluyor. Bu âyet-i kerime;

(Bir işte anlaşamazsanız, bu işin nasıl yapılacağını, âlim olanlarınız Allahın kitabından ve Resulullahın sünnetinden anlasınlar. Âlim olmayanlarınız ise, âlimlerin anladıklarına uyarak yapsınlar) demektir.

Görülüyor ki, bu âyet-i kerime, mezheb imamlarını taklit etmeyi, onlara tabi olmayı emretmektedir. İbni Hümâm, Feth-ul-kadîr kitabında diyor ki:

“Müftinin müctehid olması lazımdır. İctihad derecesine yükselmiş âlim olmayan din adamı müfti olamaz. Müctehid olmayan din adamı müfti yapılırsa, bunun müctehitlerin bildirdiklerini okuyup, öğrenip, bunları söylemesi lazımdır.” Kifâye kitabında deniyor ki:

“Müctehid olmayan din adamı, bir hadis işitince, bu hadisten kendi anladığına uyarak amel edemez. Müctehitlerin âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden anlayarak, öğrenerek verdikleri fetva ile amel etmesi lazımdır. Böyle yapmazsa, vacibi terk etmiş olur.” Takrîr kitabında da böyle yazılıdır. Mekâtîb-i şerîfe kitabında buyuruluyor ki:

“Hadis-i şerifte; (Her yüz senede bir müceddid zahir olur. Ümmetimin işlerini yeniler) buyuruldu. Mesela, sultanlar içinde Ömer bin Abdül'Azîz, din bilgilerinde İmâm-ı Şafii, tasavvufta Ma'rûf-i Kerhî, esrar, sır bilgilerinde İmâm-ı Muhammed Gazâlî, feyiz vermekte ve harikalar, kerametler göstermekte, Abdülkâdir Geylânî, hadis ilminde Celâlüddîn-i Süyûtî, tarikat, hakikat ve akait bilgilerinin inceliklerini açıklamakta ve kalplere akıtmakta İmâm-ı Ahmed Rabbânî müceddid-i elf-i sânî, müceddid idiler. Hepsi, İslâmiyetin yayılmasına, kuvvetlenmesine hizmet ettiler.”

            ***

Sual: Abdesti, namaz vakti girmeden mi almak gerekir?

Cevap: Halebî-yi sagîrde; abdesti, namaz vakti girmeden önce almanın müstehab olduğu bildirilmektedir. Özür sahiplerinin ise, vakit girdikten sonra alması lazımdır.