Öyle kimseler görülünce Allahü teala hatırlanır...
12/12/2020 Cumartesi Köşe yazarı V.T
"Hakiki rehber, talebesini tasavvuf marifetlerinin yüksek derecelerine
kavuşturur."
Kavukcîbâşî Şemsüddîn Efendi hadis, fıkıh ve tasavvuf âlimidir. Kavuk
imalatı ile uğraşırdı. 1224'te (m. 1809) Trabluşşam'da doğdu. Orada medrese
tahsilinden sonra Abdüsselâm bin Meşîş hazretlerine intisab ederek tasavvufta
yüksek derecelere kavuştu. 1305'te (m. 1888)’de hac için gittiği Mekke’de vefat
etti.
Bu mübarek zat, bir sohbetinde buyurdu ki:
“Tasavvuf yoluna başlayacak olan bir talebe, gaflet uykusundan uyanmak istiyorsa,
nefsinin kötü alışkanlıklarını yapmamalı ve kötü kimselerle olmamalıdır.
Kendisine Allahü tealayı hatırlatacak sâlih insanlarla berâber olmalı, onların
sohbetlerini ganîmet bilmelidir. Eğer nefsi, bu mevzûda kendisine itaat
ediyorsa, kalbini temizlemeye, iyi huylara sahip olup, kötü huylardan
vazgeçmeye çalışmalıdır.
Bu yoldaki talebe, en önce kendisini irşâd edecek, doğru yolu gösterecek,
gafletten uyandıracak bir âlimi aramalı, onu kendine rehber edinmelidir.
(Aradığı bu rehber, dinin emirlerine tam manasıyla uyan ve haramlardan şiddetle
kaçınan, kerîm bir zât olmalıdır. Böyle bir kimse görülünce, Allahü teâlâ
hatırlanır. Bu rehber, arada hiç kopukluk olmadan, Resûlullah efendimizden
başlayarak, kendi rehberleri vasıtasıyla, kendi kalbine gelen feyiz ve
bereketleri, talebelerinin kalblerine akıtabilecek bir olgunluktadır. Bu zât,
talebesinin her derdine derman olur. Çünkü o, Ehl-i sünnet itikâdını, fıkıh ve
ahlâk ilmini iyi bilen ve bunlara tam uyan yüksek bir âlimdir. O, her işinde ve
her sözünde sünnet-i seniyyeye tam uyar.
Zaten sözleri, hareketleri İslâmiyete uygun olmayan ve haramlardan,
günâhlardan sakınmayan bir kimse, havada uçsa ve başka hâller gösterse bile,
hakikî rehber değildir.
Hakiki rehber, talebesini tasavvuf marifetlerinin yüksek derecelerine kavuşturur. Zehirlenen rûhlarını tedâvi eder. Sonra yaşlarına, anlayışlarına göre, İslâmiyeti ve meziyetlerini, faydalarını, emirlerindeki ve nehiylerindeki hikmetleri, incelikleri ve insanlığı saadete ulaştırdığını, onların kalblerine yerleştirir. Böylece gençlerin rûh bahçelerinde, dertlere deva, rûhlara gıda olan nefis çiçekler yetişir. Böyle bir din âlimini ele geçirmek, en büyük kazançtır. Onun bakışları, rûhlara işler. Sözleri, kalblere tesîr eder. Dîn-i İslâmı hazır lokum gibi yutmak, susuz kalmış iken soğuk şerbet içip, ciğerlerine kadar serinleyebilmek, ancak böyle olan Allah adamlarının sunması ile mümkündür.”