Bilmeyenlerin, bilenlerden sorup öğrenmeleri lâzım...
13/04/2021 Salı Köşe yazarı V.T
"Bilmediklerinizi bilenlerden sorunuz! Cehlin ilâcı, sorup
öğrenmektir."
Abdullah İbnü'l-Cârûd Nîşâbûrî hazretleri hadîs ve fıkıh âlimidir. 230
(845)’de İran’da Nîşâbur'da doğdu. Sonra Mekke'ye giderek burada devrinin
büyük âlimlerinden hadis ve fıkıh ilmi tahsil etti. 307 (m. 919)’da Mekke'de
vefat etti. “el-Müntekâ mine's-sünen” isminde bir eseri vardır. Bu kitabında
şöyle nakleder:
Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâmı, bütün insanlara Peygamber olarak
gönderdi. Ona indirdiği (Kur'ân-ı kerim)de, insanlara lâzım olan her şeyi
bildirdi. Ona verdiği sözlerin hepsini yaptı. Onunla gönderdiği İslâm dînini
kıyâmete kadar değiştirilmekten koruyacağını da bildirdi. Onun ümmetinin,
insanların en iyileri olduğunu da bildirdi. Muhammed aleyhisselâm da, bu
ümmetin kıyâmete kadar bozulmayacağını müjdeledi. Bütün insanların bu yola
sarılmalarını emreyledi. Allahü teâlâ, (Nisâ) sûresinin yüzondördüncü âyetinde
meâlen, (Müminlerin yolundan ayrılanı Cehenneme atarız) buyurdu.
Bunun için, İslâm âlimlerinin (İcmâ')ı, din bilgileri için delîl, hüccet yâni
senet oldu. Bu icmâ'dan ayrılmak yasak oldu. Bu yolu, bu icmâ'ı bilmeyen
câhillerin bilenlerden sorup öğrenmeleri lâzımdır. Bunu, (Nahl) sûresinin
kırküçüncü âyeti emretmektedir. (Bilmediklerinizi bilenlerden sorunuz!
Cehlin ilâcı, sorup öğrenmektir) hadis-i şerifi, bu âyet-i kerimeyi
tefsîr etmektedir.
İslâm âlimleri söz birliği ile bildiriyorlar ki: Bir kimsenin
(Müctehid) olabilmesi için Arabî lügatını ezberlemiş olması, lügat farklarını,
kelimelerin, hakîkî ve mecâz mânalarını bilmesi, fıkh âlimi olması, dört
mezhebin ihtilâflarını, delîllerini bilmesi, Kur'ân-ı kerimi ezberlemiş olması,
kıraat şekillerini bilmesi, Kur'ân-ı kerimin bütün âyetlerinin tefsîrlerini
bilmesi, muhkem ve müteşâbih, nâsih ve mensûh ve kasas âyetleri tanıması,
hadis-i şeriflerin sahihlerini, müfterîlerini, muttasıl, münkatı', mürsel,
müsned, meşhûr ve mevkûf olanlarını ayırdetmesi, ayrıca verâ sahibi, nefsi
tezkiye bulmuş, sâdık, emîn olması lâzımdır.
Bütün bu üstünlükleri bulunan bir zat taklîd olunabilir. Fetvâ verebilir.
Bunlardan biri bulunmazsa, müctehid olamaz. Dinde söz sahibi olamaz. Onu taklîd
etmek câiz olmaz. Bunun bir müctehidi taklîd etmesi lâzım olur.
Müctehid olmayanların hepsi, mukalliddir. Mukallidlerin, bir müctehidi taklîd etmeleri farzdır.