İman, akıl ve nakil...
13/05/2022 Cuma Köşe yazarı A.D
İmanın geçerli olması
için, gayba iman etmek şarttır. Kur’ân-ı kerimde müminler övülürken,
"Onlar gayba inanırlar" buyuruluyor.
Aklı olmayan kimse,
mükellef yani sorumlu olmaz, ancak bu ayrı bir konudur. Allahü teâlânın
varlığını, birliğini ve Resulullah’ın Peygamber olduğunu anlamakta, aklın,
felsefi ve tecrübi ilimlerin yardımı büyüktür, fakat bunların yardımıyla
Resulullah’a inandıktan sonra, Onun bildirdiği şeylerin her biri için akla,
felsefeye ve tecrübi ilimlere danışmak doğru olmaz, çünkü akılla, tecrübe ve
felsefe yoluyla elde edilen birçok bilgilerin, zamanla değiştiğini, yenileri
bulununca, eskilerinin atıldığını gösteren örnekler literatürlerde az
değildir. Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri, imanı şöyle tarif
ediyor:
"İman, Muhammed
aleyhisselamın, Peygamber olarak bildirdiği şeyleri, akla, tecrübeye ve
felsefeye danışmadan, tasdik etmek ve inanmaktır. Akla uygun olduğu için tasdik
ederse, aklı tasdik etmiş olur, Resulü tasdik etmiş olmaz veya Resulü ve aklı
birlikte tasdik etmiş olur ki, o zaman Peygambere itimat tam olmaz. İtimat tam
olmayınca, iman olmaz."
İmanın geçerli olması
için, gayba iman etmek şarttır. Kur’ân-ı kerimde müminler övülürken, (Onlar
gayba inanırlar) buyuruluyor. Mesela Cennet, Cehennem gibi şeyler
akılla anlaşılmaz, nakille anlaşılır. Allahü teâlâ Cennet var diyorsa vardır,
Cehennem var diyorsa vardır, melekler var diyorsa vardır, cin var diyorsa
vardır. Bunlar akılla anlaşılsaydı peygamberlere, kitaplara lüzum kalmazdı.
Herkes aklıyla doğruyu bulabilirdi. Namazın nasıl kılınacağı, diğer ibadetlerin
nasıl yapılacağı da, akılla anlaşılmaz, nakille anlaşılır. Aklın görevi, naklin
sağlam yerden, yani Peygamberden geldiğini anladıktan sonra, hiç tereddüt
etmeden ona inanmaktır.
***
Eskiden, çocukların
körpecik beyinlerini yıkamak için her türlü yolu deniyorlardı. Mesela, din
cahili bir öğretmen derste öğrencilere diyor ki:
-Çocuklar, ben sizi
görüyorum. Siz de beni görüyorsunuz. O hâlde, biz varız. Karşıdaki dağlar da
var. Çünkü, bu dağları da görüyoruz. Yok olan şey görünmez. Görülmeyen şeye var
denilmez. Bu sözüm, bir fen bilgisidir. İlerici, aydın olan kimse, fen
bilgisine inanır. Gericiler, bu varlıkların bir yaratıcısı olduğunu
söylüyorlar. Bu söz fenne uygun değildir. Görülmeyen şeye var demek,
gericiliktir.
Evinden, ailesinden
İslâm terbiyesi almış bir çocuk söz ister. Sonra arkadaşlarına dönüp şöyle der:
- Arkadaşlar, şu
karşıdaki dağları görüyor musunuz?
- Evet.
- Öğretmenimizi
görüyor musunuz?
- Evet
- Peki öğretmenimizin
aklını görüyor musunuz?
- Görmüyoruz.
- Bu durumda "öğretmenimizin aklı yok" diyebilir miyiz?!.