Rûh ve ceset beraber olacak...
13/08/2024 Salı Köşe yazarı R.A
“Cennet” ve “Cehennem”e giden insanlar, sâdece rûhen mi gidecekler? Cehennem azâbı, sâdece rûha mı, yoksa bedene de olacak mı?
Cennet nimetlerini,
lezzetlerini yalnız bedenin lezzeti zannetmek yanlıştır. Zâten İmâm-ı Gazâlî,
felsefecilerin küfre düştükleri 3 mes’eleyi açıklarken, bir madde olarak, “haşrin
cismânî değil, rûhânî olduğunu iddiâ etmeleridir” buyurmuştur. Yanî
rûh meal-cesed (rûh ve cesed beraber) haşir olacaktır… Cennette beden, sonsuz
kalabilecek evsâfta, dünyâdakinden bambaşka özellikte var olacaktır… Cennette,
bedenin ve rûhun çok farklı nimetleri, lezzetleri olacaktır…Rûhun lezzeti,
bedenin lezzetlerinden çok farklı ve çok fazla olacaktır. Rûhun
lezzetlerinin en tatlısı, en yükseği de, Allahü teâlâyı, cemâl sıfatı ile
görmek olacaktır.
Allahü teâlâyı,
dünyâda baş gözü ile görmek câiz ise
de, kimse görememiştir. Hattâ Hazret-i Mûsâ (aleyhisselâm)
O’nu bu dünyâda görmek istemiş, fakat Cenâb-ı Hak, kendisini göremeyeceğini
bildirmiş, dağa bakmasını emretmiş, dağa tecellî buyurunca, Hazret-i Mûsâ
düşmüş, bayılmış ve görememiştir. Ama Peygamber Efendimiz Mirâcda, dünyâ
şartlarından çıkarak, âhirete giderek görmüştür.
Allahü teâlâ,
kıyâmette, mahşer yerinde, kâfirlere kahır ve celâl ile, yani azap edici
olarak; sâlih müminlere ise, lütuf ve cemâl ile yani büyük bir nimet, büyük bir
zevk verici olarak görünecektir. Cennette de, cemâl sıfatı ile görünecektir.
Her canlının ölüp,
âlemin nizâmının, düzeninin bozulmasından bir müddet sonra, yine Allahü
teâlânın emri ile İsrâfîl aleyhisselâmın ikinci defâ sûra üfürmesi ile bütün
ölülerin yeniden dirilip, hayât bulmalarından, yeni bir hayâtın başlamasından
sonra, herkesin bulundukları yerden, kabirlerinden kalkıp, mahşer (Arasât
meydânı) denilen yerde toplanıp, dünyâda yaptıklarından hesâba çekilecekleri ve
herkesin Cennet'e veya Cehennem'e gidinceye kadar devâm edecek olan zaman yine
kıyâmettir. Bu zamâna “kıyâmet günü” de denir.
Kur'ân-ı kerîmde
meâlen buyuruldu ki:
“...O (Allahü teâlâ), elbette sizi kıyâmet
günü, mahşerde (Arasât meydanında) kabirlerinizden
toplayacaktır. Bunda aslâ şüphe yoktur...” (Nisâ sûresi, 87)
“Kıyâmet muhakkak
gelecektir. Bunda hiç şüphe yoktur.” (Hac sûresi, 7)
“Ey insanlar!
Rabbinizin azâbından korkun. Muhakkak kıyâmetin zelzelesi (sarsıntısı) pek büyük bir şeydir. Onu
gördüğünüz gün, analar, emzirdikleri çocuklarını bırakıp unuturlar, hâmile
kadınlar çocuklarını düşürürler. O günün dehşetinden, sen insanları sarhoş bir
hâlde görürsün, hâlbuki onlar sarhoş değildirler. Fakat Allahü teâlânın azâbı
çok şiddetlidir.” (Hac sûresi, 1-2)
“Kıyâmet, kötü
insanlar üzerine kopar (iyi insanlar bulundukça, Allahü teâlâ kıyâmeti koparmaz).” (Müslim)
“Yeryüzünde, Allah
diyen bir kimse kalıncaya kadar kıyâmet kopmaz.” (Şir'atül-İslâm)
Kıyâmetin (sâatin)
kopması, Allahü teâlânın
emri ile İsrâfîl aleyhisselâmın sûr denilen ve nasıl olduğunu bilmediğimiz bir
âlete üfürmesi, (nefha-i ûlâ: Birinci üfürme) ile bütün canlıların ölüp, her
şeyin yok olması, kâinâttaki (varlık âlemindeki) nizâmın, düzenin bozulmasıdır.