"Belâ ister gibi duâ doğru değildir!.."
13/12/2023 Çarşamba Köşe yazarı V.T
Muhammed Bâbâ Semmâsî hazretleri Silsile-i aliyye denilen büyük
İslâm âlimlerinin on üçüncüsüdür. Buhârâ civarında Semmâs köyünde doğdu. 1354
(H.755)’te orada vefât etti. Tasavvuf ilmini büyük âlim Ali Râmîtenî'den
öğrendi. Onun derslerinde ve sohbetlerinde yetişip, tasavvufta yüksek dereceye
ulaştı. Hocasının vefâtından sonra irşâd makâmına geçen Muhammed Bâbâ Semmâsî,
çok talebe yetiştirdi ve içlerinden bir kısmını tasavvufta yüksek makamlara
kavuşturdu. Bu talebelerinin başında, kendisinden sonra yerine geçen Seyyid
Emîr Gilâl (Külâl) hazretleri gelmektedir. Bir talebesi de, Şâh-ı Nakşibend
Behâüddîn-i Buhârî hazretleridir.
Behâüddîn Buhârî hazretleri anlatır: Evlenmek istediğim zaman,
büyük babam beni Muhammed Bâbâ Semmâsî hazretlerine gönderdi. Ona gideceğim
günün gecesi, içimde gözyaşı ve duâ isteği kabardı. Muhammed Bâbâ Semmâsî'nin
mescidine gidip iki rekat namaz kıldım ve Allahü teâlâya şöyle duâ ettim:
"İlâhî! Bana, belâlarına tahammül için kuvvet ve aşkın
yüzünden doğacak mihnetlere, meşakkat ve sıkıntılara karşı güç, ver!"
Sabahleyin hocamın huzûruna varınca; "Bir daha duâ ederken, 'İlâhî, senin
rızân nerede ise, bu kulunu orada bulundur!' diye duâ et! Eğer Allah,
dostuna belâ gönderirse, yine inâyeti ile o belâya sabır ve tahammülü de ihsân
eder. Fakat, Allah'tan ne geleceğini bilmeden, belâ ister gibi duâ doğru
değildir" buyurdu. Muhammed Bâbâ Semmâsî'nin bir gece evvelki hâlimi
keşfetmekteki kerâmetini anladım ve ona tam bağlandım...
Yine Behâüddîn-i Buhârî hazretleri anlatır:
Bir defâsında Hocam Muhammed Bâbâ Semmâsî ile yemek yiyorduk.
Yemek bitince, bana bir ekmek uzatıp; "Al, bunu sakla!" buyurdu.
Yemek yediğimiz hâlde, bana bu ekmeği vermesinin hikmetini düşünmeye
başlamıştım. Bu sırada bana; "Faydasız düşüncelerden kalbi muhâfaza etmek
lâzımdır!" buyurdu. Sonra yolculuğa çıktık ve bir tanıdığımın evinde
misâfir olduk. Misâfir olduğumuz evin sâhibinin sıkıntılı bir hâlde olduğu
görülüyordu. Hocam ona; "Niye üzülüyorsun?" buyurdu. O da; "Bir
kâse sütüm var, fakat, süte banıp yemek için ekmeğim yok. Ona üzülüyorum"
dedi. Hocam bana dönüp; "İşte acabâ ne için ayırıyoruz? diye düşündüğün
ekmek bu iş içindi, ver sahibine yesin" buyurdu...