Dört türlü zekât malı vardır
14/03/2019 Perşembe Köşe yazarı V.T
Zekât, bir Müslümanın malının belli bir kısmını,
bildirilen kimselere vermesi demektir.
Ebû İshâk İbrâhim hazretleri Şafiî fıkıh âlimidir. 597 (m.
1200)’de Suriye’deki Ca’ber kalesinde doğdu. 687 (m. 1288)’de Kâhire’de vefât
etti. Bir dersinde, zekât mevzuunda, şunları anlattı:
Ehl-i sünnetin dört mezhebi, söz birliği ile bildiriyor
ki: (Zekât) demek, (Bir Müslümanın tam mülkü olan Zekât malı)nın yâni
helâl yoldan mâlik olduğu, elindeki zekât malının belli bir kısmını, Kur'ân-ı
kerimde bildirilen sekiz sınıf Müslümandan yedisine temlîk, teslim etmesi,
vermesi demektir. Hanefî mezhebinde, bunlardan yalnız birine de verilebilir. Bu
yedi kimse, fakir, miskin, âmil, yâni hayvan zekâtını ve uşur denilen toprak
mahsûlleri zekâtını toplayan kimse, hac ve gazâda olan kimse, evinden ve
malından uzak kalmış olan ve borçlu olan ve âzâd olacak köledir. Sekizinci
sınıf, (Müellefe-i kulûb) denilen kimseler olup, kalblerine îman
yerleştirilmesi istenilen veya kötülükleri önlenmek istenilen bazı kâfirler ve
yeni îman etmiş olan bazı zayıf Müslümanlar idi. Resûlullah, bunların üçüne de
zekât verirdi. Fakat, Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh) zamanında,
Beyt-ül-mâl emîni olan Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), zekâtla ilgili âyet-i
kerimeyi ve (Kütüb-i sitte)nin hepsinde bulunduğunu haber verdiği,
Mu'âz hadisini okuyarak, "Müellefe-i kulûb olanlara zekât verilmesini
Resûlullah nesh eylemiştir" dedi. Halîfe ve Eshâb-ı kirâmın hepsi, bunu
kabul ederek, nesh edilmiş olduğuna ve artık bunlara zekât verilmemesi için
icmâ hâsıl oldu. (Nesh), Resûlullah hayatta iken olur. (İcmâ') ise,
vefâtından sonra olur. Bu inceliği anlamayanlar, bunu Hazret-i Ömer’in
(radıyallahü anh) nesh ettiğini sanıyorlar.
Dört türlü (Zekât malı) vardır: Altın ve gümüş, ticâret
eşyası, dört ayaklı kasap hayvanları, toprak mahsulleri...
Toprakta yetişen maddelerin zekâtına (Uşur) denir. Ebu Bekir
ve Ömer (radıyallahü anhüma) zamanında zenginlerden her çeşit zekâtı devlet
topluyordu. Halîfe Osman (radıyallahü anh) altın ile gümüş ve ticâret eşyası
zekâtlarının verilmesini sahiplerine bıraktı. Zekât toplayan memurların millete
zulmetmemeleri ve kul borcu olanın malından zekât almamaları için böyle yaptı.
Borçluları da hapse girmekten kurtardı. Eshâb-ı kirâmın hepsi böyle yaparak,
icmâ hâsıl oldu. Bu malların zekâtını sahibi verince, hükûmet isteyemez.
İsterse, icmâ'a karşı gelmiş olur.