Peygamber Efendimiz mürşid değil midir?
14/11/2022 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Bir İlâhiyatçı(!), sosyal medyada, Peygamber Efendimizin
“mürşid” olmadığını iddiâ etmiş. Bu arkadaş, ya “mürşid” kelimesinin manâsını
bilmiyor, yahut ta bu sözünde başka bir bozuk maksad olmalı!.. İşte biz bu
münâsebetle, bugün ve yarınki makâlelerimizde “mürşid” kelimesinin manâ ve
mefhûmundan, kimlerin mürşid olduğundan bahsetmeye çalışacağız. Belki daha
sonraki makâlelerimizde de bu konuya devâm ederiz...
“Mürşid”: Lüğatte, sözlükte, “İnsanları irşâd eden, kemâle
getiren yâni olgunlaştıran, onlara doğru yolu gösterip yetiştiren büyük âlim ve
velî”lere denilir.
Yetişmiş ve yetiştirebilen rehberlere de “mürşid-i kâmil” adı
verilir. Bunlar, insanlara doğru yolu gösteren ve İslâmiyeti bid’atlerden
(Peygamber Efendimiz ve Eshâbı zamânında olmayıp da dîne sonradan inanç ve
ibâdet olarak katılan şeylerden) temizleyen derin İslâm âlimleridirler.
Burada ifâde edelim ki, şu uçsuz-bucaksız olarak gördüğümüz koca
kâinâtı yaratan Allahü teâlâ, sâdece bizim üzerinde yaşadığımız gezegenimizin
ya’nî dünyânın insanlarla meskûn olmasını irâde buyurmuş, nice hikmetlere
mebnî, Hazret-i Âdem babamızla Hazret-i Havvâ annemizi, Cennet’ten bu dünyâya
göndermiştir.
Cenâb-ı Hakk’a sonsuz hamd ü senâlar olsun ki, daha ilk insandan
itibâren beşeriyeti Peygambersiz, mürşidsiz, muallimsiz, rehbersiz, kılavuzsuz
bırakmamıştır. [Her kavmin rehberi bulunduğuna dâir âyet-i kerîmeler
vardır.]
Demek ki, insanlara merhamet buyuran Allahü teâlâ, dünyâya
gönderdiği ilk insanı [ya’nî Hazret-i Âdem’i], aynı zamanda ilk Peygamber
kılmış, ondan sonra, kullarına râzı olduğu ve beğendiği yolu göstermek için,
zaman zaman çeşitli mekânlardaki, çeşitli kavimlere, “Peygamber”ler
göndermiştir.
“İlk Peygamber” Âdem aleyhisselâmdan başlayarak, “son
Peygamber”olan Sevgili Peygamberimize gelinceye kadar her asırda, dünyânın her
tarafındaki insanlar arasından en iyi, en üstün olarak seçtiği bir zâta (bir
Peygambere), bir“melek”le [“Cebrâîl” aleyhisselâm’la] haber göndererek, kendi
varlığını, isimlerini ve sıfatlarını bildirmiştir.
Yüce Allah, insanlara muhtaç oldukları her türlü ni’meti de
lutfetmiştir. Bu ni’metler sayılamayacak kadar çoktur. Bu konudaki âyet-i
kerîmelerden ikisinin meâlleri şöyledir:
“O, size, istediğiniz her şeyden verdi. Allah’ın ni’met[ler]ini
[icmâlen, muhtasaran, hülâsaten, özetle] sayacak olsanız [yine de]
sayamazsınız. Doğrusu insan çok zâlim, çok nankördür!” [İbrâhîm, 34]
Bu ni’metlerin en büyüğü, Peygamberler ve kitaplar göndererek, onların arkalarından da birçok âlim ve velîyi halkederek, sırât-ı müstekîmi, doğru yolu, hak yolu, Cennet’e götüren yolu, rızây-ı İlâhî’sine götüren yolu göstermesidir.