Kul olmanın esası nefsi tanımaktır!..
15/10/2021 Cuma Köşe yazarı V.T
"Allahü teâlâ,
nefsten daha ahmak, daha çirkin ve ondan daha pis kokulu bir şey
yaratmadı!"
Kaimi Hasan Efendi,
Osmanlı âlimlerindendir. Bosna’da İzvornik'te doğdu ve orada yaşadı.
Halvetî şeyhlerinden Öziceli Muslihuddin Efendinin sohbetlerine devam
ederek kemale erdi ve halifesi oldu. 1091 (m. 1680)’de İzvornik'te vefat etti.
Buyurdu ki:
“Dünyâ hayâldir ve
dünyâda ne varsa hepsi yok olmaya mahkûmdur. Şeytanın vesveselerine
aldanmamalı, kötü kimselerin dostluğundan şiddetle kaçınmalı, onlarla sohbet
etmemelidir. Yoksa sonu dünyâda pişmanlık, âhırette ise üzüntü ve hasrettir. O
hâlde bu kötü akıbetten sakınmalıdır. Çünkü orada pişman olmak ve mazeret,
bahâne kabûl edilmez.”
“İnsan kabrinde
amelleriyle baş başa kalır. Onun için dünyâda, hayırlı işler, âhirette fayda
sağlayacak ameller yapmalıdır. Günahlardan sakınmalı, dînin yayılması için
gayret etmelidir. Bütün işlerini iyi niyetlerle yapmalıdır. Helâl rızık
kazanmalıdır. Fakirlere yardımcı olmalı, akrabaların ihtiyâçlarını
karşılamalıdır. Yumuşak sözlü olmalı, herkesin anlayacağı şekilde konuşmalıdır.
İnsanlarla güzel geçinip, kimsenin kalbini kırmamalıdır. Öksüzlerin işlerine
yardım etmeli, çaresiz kalanlara, dul kadınlara, yaşlı kimselere hizmet edip,
duâlarını almalıdır. Merhamet eden merhamet bulur.”
“Âlimlere karşı
hürmetli olmalı, onların huzûrunda edebi muhafaza etmeli ve az konuşmalıdır.
Onların hizmetiyle şereflenmeyi büyük bir kazanç bilmelidir.”
“Bizim hâlimizden
anlamayan, istifâde etmeyen, kavlimizden (sözümüzden) hiç anlayıp istifâde
edemez.”
“Hayırdan bir şey
öğrenirseniz, onu insanlara öğretiniz. Böylece bu hayrın meyvelerinden istifâde
edersiniz.”
“Kulluk esâsının
birincisi, nefsi tanımaktır. Halbuki onu tanıyan çok azdır. Onu tanımak şöyle
dursun, varlığını kabûl edenler dahi kıymetli kimseler olarak kabûl edilir.
Allahü teâlâ, nefsten daha ahmak, daha çirkin ve ondan daha pis kokulu bir şey
yaratmadı, irfan sahipleri için, ondan daha dar bir zindan düşünülemez. Nefsini
tanıyabilen, her tarafı emîn olan, tehlikelerden korunmuş bir kaleye sığınmış
olur. Tanıyamayan, hattâ anlamak istemeyen için tehlike büyüktür. Onu
anlamadıkça, şerrinden kurtulmak mümkün değildir. Onu anladıktan sonra,
ma’rifet sahibi olunmaz.”
“Allah için alçak
gönüllü olmak emredilmeseydi, gurûrla yürümek, fakîrin en tabiî hakkı olurdu.”
“Allahü teâlâdan korkmanın alâmeti, başkalarının korktuğu şeylerden korkmamaktır.”