İlim yolu öyle bir yoldur ki...
16/02/2024 Cuma Köşe yazarı V.T
"İlim yolunu giren dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşur. Onu terk etmek,
doğru yoldan ayrılmaktır..."
Tavîl Muslihuddîn Efendi Osmanlı âlim ve velîlerindendir. Kastamonu'ya
bağlı Küre'de doğdu. Zamânının âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti.
Sonra Şeyh İlâhî hazretlerine talebe olup, hizmetinde bulundu. Tasavvufta
yüksek mertebelere ulaştı ve kemâle erdi. On altıncı asrın başlarında Bursa'da
vefât etti...
Muslihuddîn Efendi, Sultan İkinci Bâyezîd'e bir mektup gönderip; "Bir
yerde zulüm ve bid'atler, dînimizde olmayıp da sonradan ibâdet olarak konan
şeyler, hurâfeler yaygınlaşsa, o beldenin sâlihleri ve âlimleri Peygamber
efendimizi rüyâsında üzgün ve hüzünlü bir şekilde görseler, mübârek yüzlerinin
bu hâli gazap işâretidir. Resûlullah efendimizi rüyâmda üzüntülü ve hüzünlü
gördüm. Zulüm ve bid'at karanlığından kalplerin karardığını, Küre'de birçok
zulüm ve bid'atin yaygınlaştığını anladım" diye yazıp, Pâdişâha genişçe
bildirdi.
Zâhir ilminde âlim olan bir kimse, Şeyh Muslihuddîn'e gelip; "Ben bu
yolu terk etmek istiyorum" dedi. Muslihuddîn Efendi ona; "Hangi yolu
terk etmek istiyorsun?" diye sorunca, o da; "İlim yolunu terk etmek
istiyorum" dedi. Muslihuddîn Efendi kızarak; "Bundan güzel yol mu
vardır ki onu terk etmek istersin? İlim yolu öyle bir yoldur ki, o yola giren
dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşur. Onu terk etmek, doğru yoldan
ayrılmaktır" buyurdu. Bu cevap karşısında o zât utanıp bir şey
söyleyemedi...
Bu sırada mecliste bulunanlara; "Kâdılardan Germiyanlı Sinan Çelebi
diye bir zât vardır bilir misiniz?" diye sordu. Orada hazır bulunanlardan
bâzıları; "İlim ehli bir kâdıdır, yüksek derece sâhibidir. Biz onun
adâletli ve yüksek bir zât olduğunu biliriz" dediler. Muslihuddîn Efendi
buyurdu ki: "Sinân Çelebi, tasavvuf yolunu tamamlayıp, birçok yüksek
derecelere ulaştı ve kerâmetler sâhibi oldu. Zâhiren kâdılık vazifesini
yürütüp, adâletle hükmeder, Allahü teâlânın dîninin emirlerini ve Peygamber
efendimizin sünnetini anlatmakla meşgûl olurdu. Bâtınen nefsini tezkiye ile
mânevî saâdetlere kavuşmaya çalışırdı. Zâhirdeki hâllerinden, bâtında olan
güzel hâlleri daha çoktu. Ama sizden onun bu hâlini bilen yoktur."
Bu sözü bittikten sonra; "Yüksek gayret ve arzusu olan talebe, ister
kâdı, ister müderris olsun, yüksek ve olgun bir zâta tâbi olduktan sonra,
farkında olmadan tasavvuf yolunu tamamlayıp kemâle ulaşır. Dünyevî ve dînî
vazifeler onun Hak yoluna girmesine mâni değildir. Yüksek rütbeler, gâyeye
ulaşmaya perde olmaz" buyurdu.