Vakit, keskin bir kılıç gibidir!..

16/05/2021 Pazar Köşe yazarı V.T

Geçmişi ve geleceği düşünmek, şu anda içinde bulunulan vakti zayi etmektir!

 

Şerefüddîn Ahmed Firdevsî hazretleri Hindistan evliyasındandır. 689’da (m. 1290) Bihâr yakınlarındaki Mâner’de doğdu. Kübreviyye şeyhlerinden Bedreddin Semerkandî’nin talebesi ve Firdevsiyye kolunun pîri Necîbüddîn-i Firdevsî’ye intisap etti. İcazet alarak talebe yetiştirdi 783 (m. 1381)’de vefat etti. “Hân-ı Pürni’met” isimli bir eseri vardır. Bu kitabında buyuruyor ki:

Üstadımız Necmeddîn-i Kübrâ hazretleri buyurdu ki: Allahü teâlânın yolunda yürümek arzusunda bulunan sevgili dostum! Gözlerini kapat! Bakalım ne göreceksin. Eğer “Birşey göremiyorum” diyorsan, yanılıyorsun. Bu bir hatâdır. Haddizatında sen o anda görüyorsun. Fakat vücûdun ve görünüşteki varlığının karanlık olması, senin bir şey görmene mâni oluyor. Eğer gözlerin kapalı olduğu hâlde göremediğin, aslında var olan şeyleri görmek istiyorsan, o karanlığı yok etmeli, kalb gözünü açmalısın. Bu karanlığa sebep olan şeyleri kendinden uzaklaştırmalısın. Bunlar; senin benliğin, nefsin ve şeytandır. Bunlardan kurtulmanın ilk şartlarından birisi; vücudu alıştıra alıştıra vücuda alınan gıdayı azaltmaktır. Çünkü nefs ve şeytan, bundan kuvvet alarak sana saldırmaktadır. İnsanları Allahü teâlâya kavuşturan yolda rehberlik eden hakîkî bir yol göstericinin terbiyesi altında yetişip ilerlemeye çalışmak ve bu yolda bulunanların uymaları gerektiği bildirilen kaidelere uymak da elbette lâzımdır.

Vakit, keskin bir kılıç gibidir. Eğer böyle olmasaydı, düşünüp taşınıncaya kadar sana mühlet verirdi. Böyle yapmayıp, geçip gittiğine göre, onun keskin bir kılıç olduğu anlaşılmaktadır. Tasavvuf yolunda bulunan sûfiler için İbn-ül-vakt derler. Buna sebep şudur ki; böyle bir kimse, ne geçmişe bakar, ne de geleceğe. Şu ânda içinde bulunduğu vakti değerlendirmeye gayret eder. Geçmişi ve geleceği düşünmek, şu anda içinde bulunulan vakti zayi etmek olduğundan, onlar bununla vakit geçirmezler.

Allahü teâlânın velisi (dostu) olan bir zâtın alâmetlerinden birisi; onun, Allahü teâlâ tarafından korunmuş olmasıdır. Veli olan zât, Allahü teâlânın çeşit çeşit lütuflarına kavuşmuş olarak O’nu istemekte, O’nu aramakta ve O’nun aşkıyla yanmaktadır. Onun alâmetlerinden birisi de; duâsının kabûl edilmesidir. Başka bir alâmeti de; kendisine İsm-i a’zamın verilmiş olmasıdır. Velîlerden her birine, Allahü teâlânın isimlerinden bir İsm-i a’zam (büyük isim) verilir.