Din adamları iyi ise millet de iyi olur...
16/07/2021 Cuma Köşe yazarı A.D
Âlimler iyi ise, millet de iyi olur. İleriye gider. Onlar, bozuk olursa,
millet de bozulur. Felakete gider.
Müslümanlar devlete karşı isyan etmez, fitneye karışmaz, kanunlara
karşı gelmez. Ehl-i sünnet âlimleri, siyasete karışmamış, yazıları, sözleri
ile devlet adamlarına nasihat vermişler, onlara hak ve adalet yolunu
göstermişlerdir. Bazı cahil din adamları, Ehl-i sünnet âlimlerinin yolundan
ayrılarak, devlet işlerine karışmış, asıl vazifeleri olan öğrenmek ve
öğretmek saadetini ihmal ederek, kendilerine de, Müslümanlara da faydalı
olamamışlardır.
Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: (Fitne
çıkarana Allah lanet etsin!)
Seadet-i Ebediyye kitabında buyuruluyor ki:
"Müslüman olsun, kâfir olsun, âdil olsun, zalim olsun, hiçbir
hükûmete karşı isyan etmek, kanunlara karşı gelmek, hiçbir
zaman caiz değildir. Fitne çıkarmamalı, fitne çıkaranların arasına
karışmamalıdır."
Ehl-i sünnet âlimlerinin en büyüklerinden olan, İmam-ı
Rabbani müceddid-i elf-i sani Ahmed Farukî Serhendî hazretleri
Mektubat kitabında buyuruyor ki:
İslâm âlimi, milletin yanında, bedendeki kalp gibidir. Kalp, temiz, iyi
olunca, beden iyi işler yapar. Kalp bozuk olunca bütün uzuvlar, hep kötü iş
yapar. Bunun gibi, âlimler iyi ise, millet de iyi olur. İleriye gider. Onlar,
bozuk olursa, millet de bozulur. Felâkete gider...
Ekber Şâh'ın hükûmeti zamanında, Müslümanların başına ne sıkıntılar, ne
felâketler gelmişti, hepimiz biliyoruz. Bin yıl önce, Müslümanlar kendi
dinlerinde olacak, kâfirler de kendi yollarında kalacaktı. Nitekim Kâfirûn
sûresi, bu hâli haber vermektedir... Bundan birkaç sene önce ise, din
düşmanları, Müslümanların önünde, dinsizliklerini açıkça yapıyor,
bir İslâm memleketi olan Hindistan'da, Müslümanlar, ahkâm-ı islâmiyyeyi
yapamıyorlardı. Muhammed aleyhisselama inananların, onun ışıklı yolunda
ilerleyenlerin aşağılanması, hırpalanması, ona inanmayanların, ona düşman
olanların el üstünde tutulması, beğenilmesi, ne kadar acı ve korkunç bir
alçaklık idi... Müslümanlar, yaralı kalpleri ile,
sabrediyorlardı... Hidâyet, saadet güneşi, dalâlet ve irtidâd bulutları
ile örtülmüş, hak, fazilet ışıkları, haksızlık, ahlâksızlık perdeleri altına
çekilmişti...
Din düşmanı olanların ölmesi, bunların yerine gelenlerin, Müslümanlara da hak ve hürriyet tanımaları haberi işitildiği anda Müslümanlar, bunlara her türlü yardım ve hizmeti kendilerine borç bildi. Kavuşulan hürriyetten faydalanarak, bu temiz mayalı, asil kanlı milletin, İslamiyet’e yapışmasına, dinin, imanın kuvvetlenmesine çalışmayı en mukaddes vazife bildi. Bütün Müslümanların, devlete, hükûmete sözleri ile yazıları ile ve elleri ile işleri ile yardım etmesi zaten vâcibdir...