“Evlâdım, sana böyle ne oldu?”
16/09/2020 Çarşamba Köşe yazarı A.U
Muhammed Bâkî Billâh hazretleri çok şefkatliydi.
Çok da merhametliydi.
Acırdı fakir fukarâya.
Bir zaman kıtlık oldu Lâhor'da.
Bir lokma ekmeğe muhtaçtı insanlar.
Onların hâline üzülüyordu.
Kendi evinde yemek yiyemiyordu.
Boğazından geçmiyordu.
Sebebini soranlara;
“İnsanlar açlıktan kırılırken, bizim yememiz insafa sığar mı?” derdi.
Delhi'ye, atla giderdi ekseriyâ.
Ama yaya giden birini görseydi.
Atından inip, onları bindirirdi.
Kendisini tanımasınlar diye de tebdîl-i kıyâfetle gider, şehre yaklaşınca,
kendi binerdi tekrar.
İnsanlar bilsin istemezdi.
Kendini gizlerdi.
Mânevî himmeti de çoktu kullara.
Talebesi olan İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bir talebesiyle
yoğurt göndermişti kendisine.
Talebe, tam kapıyı çalacaktı.
Henüz çalmadan kapı açıldı.
Bâkî Billâh hazretleri çıktı.
Gelen talebeden yoğurt kabını aldı.
Ve şefkatle bakıp sordu:
“Senin ismin nedir evlât?”
Genç, söyleyince;
“Peki, hocana selâm söyle” dedi.
Talebe, bu kadarcık görüştü.
Geri döndüğünde, hâli değişmişti.
Evliyâlık hâlleri başlamıştı.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri sordu:
“Evlâdım, sana böyle ne oldu?”
O, kendinden geçmiş hâlde;
“Bilmiyorum efendim, her yerde bir nûr görüyorum, ama îzah edemiyorum” dedi.