Kul, günah işlemekten nasıl korunabilir?
16/12/2022 Cuma Köşe yazarı V.T
"Kul bir günah işleyince,
Allahü teâlânın o hâline vâkıf ve işlediği günâhı gördüğünü aslâ
unutmamalıdır!"
Tosyalı Mustafa Çelebi Osmanlı âlim ve devlet adamlarındandır.
1491 (H. 895) senesinde Kastamonu-Tosya'da doğdu. İlk medrese tahsîlini
memleketinde gördükten sonra İstanbul'a gelip, Sahn-ı Semân medreselerinde
okuduktan sonra devlet hizmetine alındı. Yavuz Sultan Selîm Hanın iltifâtına
mazhâr olup, Dîvân-ı Hümâyûn kâtipliğine tâyin edildi. Sonra Reîs-ül-küttâblık
ve Nişancılık makâmına kadar yükseldi ve burada emekli oldu. 1567 (H.975)
yılında İstanbul'da vefât etti.
Mustafa Çelebi, “Mevâhibü'l-Hallâk fî Merâtibi'l-Ahlâk” isimli
eserinde, iyi ve kötü huyların fayda ve zararlarından bahsetmektedir.
Nasîhatlerinin birinde buyurdular ki:
“Tasavvuf ehline göre murâkabe; kulun, kalbi ile Allahü teâlâyı
zikredip, devamlı Allahü teâlânın, kullarının hâllerine muttali olduğunu, görüp
bildiğini hatırından çıkarmaması, her nefeste Allahü teâlânın azâbından ve
cezâsından korku üzere olmasıdır. Büyüklerden birisi; 'Kul harama bakmamak ve
günah işlememek için ne yapmalıdır?' diye sorduklarında; 'Kul bir günah
işleyince, Allahü teâlânın o hâline vâkıf ve işlediği günâhı gördüğünü aslâ
unutmamak sûretiyle günah işlemekten korunabilir' buyurmuştur."
Hikâye: Abdullah ibni Ömer hazretleri köle bir çobana rastladı.
Çoban koyunları otlatıyordu. Çobana, koyunlardan birini kendisine satmasını
söyledi. Çoban; "Koyunlar benim değildir" dedi. Bunun üzerine İbn-i
Ömer hazretleri; "Sen bana koyunu sat, sâhibine kurt yedi dersin" dedi.
Çoban; "Fakat Allahü teâlâ her yerde hâzır ve nâzırdır. O bizi
görmektedir" deyince, İbn-i Ömer hazretleri çobanı ve koyunları sâhibinden
satın aldı. Çobanı âzâd ederek, koyunları o gence hediye etti. Allahü teâlânın
kendisini her an gördüğünü düşünen kimse O'ndan hayâ eder, günah işlemekten
utanır. Allahü teâlânın azâbından ve cezâsından çok korkar. Bu sebepten
günahlardan çok sakınır. Allahü teâlânın her şeyden onu hesâba çekeceğini
bildiği için, hiçbir nefesini zâyi etmez, boşuna geçirmez. Dâimâ Allahü teâlâya
tâatla meşgûl olur...
Hikâye: Selmân-ı Fârisî hazretleri gecelerini namaz ve ibâdetle geçirirdi. Çok namaz kılmaktan dolayı yorulduğu zaman, "Sübhânallah, Elhamdülillah, Allahü ekber, Lâ ilâhe illallah" gibi tesbîhle vakitlerini geçirmeye çalışırdı. Bundan da yorgunluk meydana gelince, Allahü teâlânın celâlini ve azametini, büyüklüğünü düşünürdü. Bir müddet tefekkürden sonra, nefsine; "Epeyce dinlendik, rahatladık" der, tekrar namaza dönerdi. Gece bitinceye kadar bu şekilde meşgûl olurdu.