İtikâdımız doğru olmalı...
17/01/2022 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Ehl-i Sünnet âlimlerinin,
kitaplarında bildirdikleri bu ve bunlara bağlı itikâd esâslarına uygun îmân
edenler, “Ehl-i Sünnet Müslümân”dır...
İki haftadan beri
üzerinde durduğumuz konu üzerinde, bugün ve yarın inşâallah, bir nebze daha
durmak istiyoruz. Yanî Ehl-i Sünnetin diğer bazı umdelerinden bahsedeceğiz.
Mü’minlere mükâfât ve
ni’met için hâzırlanmış olan “Cennet”, kâfirlere azap için
hâzırlanmış “Cehennem” şimdi vardır. Her ikisini de Allahü
teâlâ yoktan var etmiştir. Cennet ve Cehennem sonsuz kalınacak yerlerdir. Zerre
kadar îmânı olan ve bu îmân ile âhirete göçen Cehennem’de ebedî (sonsuz)
kalmayacaktır.
İbâdetler îmâna dâhil
değildirler. Farzların farz olduğuna inanıp tembellikle yapmayanlar kâfir
olmazlar. Mü’min ne kadar büyük günâh işlerse işlesin, bu günâhları günâh
bildiği müddetçe îmânı gitmez. Ancak farzlara ve harâmlara olduğu gibi inanmak
lâzımdır. Emir ve yasaklardan herhangi birine inanmamak, hafîfe almak veya alay
etmek, değiştirmeye kalkışmak îmânı giderir ve sonsuz olarak Cehennem’de
yanmaya sebeb olur.
Halîfelikten konuşmak,
dînin esâs bilgilerinden değildir. Dört Halîfenin üstünlükleri halîfelik
sıralarına göredir. Eshâb-ı kirâmın hepsini hiç ayırım yapmadan sevmek ve
hürmet etmek lâzımdır. Hepsi âdil ve dîn ilimlerinde müctehid idiler.
Muhammed
aleyhisselâmın ümmeti, başka Peygamberlerin ümmetlerinden daha üstündür.
Mâtem tutmak, dînde
yoktur; üzülmek başka, mâtem tutmak başkadır. Hadîs-i şerîfte
Peygamberimiz: “İki şey vardır ki, insanı küfre (îmânın
gitmesine) sürükler. Birisi bir kimsenin soyuna sövmek, ikincisi ölü
için mâtem tutmaktır” [Müslim] buyurdu.
Resûlullaha, Eshâb-ı
kirâma, Tâbiîne ve Evliyâya tevessül ederek, ya’nî onları vesîle ederek onların
hâtır ve hürmetleri için duâ etmek câizdir, duânın kabûlüne sebeb olur.
Dînî delîller
müctehidler için dörttür: “Kitap”, “Sünnet”, “İcmâ-i ümmet”, “Kıyâs-ı
fukahâ”. Avâmın (müctehid olmayanların) delîli, müctehidin fetvâsıdır. Onun
vazîfesi, müctehid imâma uymaktır.
Tenâsühe, ya’nî ölen
insanın rûhunun başka bir insana veya hayvâna yahut çocuğa geçerek, tekrâr
dünyâya gelmesine inanmak, dîne aykırıdır. Böyle inananın îmânı gider.
Kıyâmet günü, Allahü
teâlânın izni ile iyiler kötülere şefâat edecek, araya gireceklerdir. Peygamber
Efendimiz; “Şefâatim, ümmetimden günâhı büyük olanlaradır” buyurdu.
Peygamberin mu’cizesi,
evliyânın kerâmeti ve sâlih mü’minlerin firâseti haktır. Evliyânın kerâmeti,
vefâtından sonra da devâm eder.
Her bid’at dalâlettir,
sapıklıktır. Bid’at, dînde sonradan yapılan şey demektir. Peygamber Efendimiz
ve dört Halîfesinin zamanlarında bulunmayıp da, onlardan sonra dînde meydâna
çıkarılan, itikâd ve ibâdet olarak yapılmaya başlanan değişiklikler bid’at olup
büyük felâkettir.
Mest denilen ayakkabı
üzerine mesh ederek (ıslak el ile dokunarak) abdest alınır. Çıplak ayak üzerine
mesh edilmez.
Özetle; binlerce Ehl-i Sünnet âliminin, kitaplarında bildirdikleri bu ve bunlara bağlı itikâd esâslarına uygun îmân edenler, “Ehl-i Sünnet Müslümân”; bu esâslara aykırı inananlar ise Ehl-i sünnet yolundan ayrılmış kimseler olurlar.