Allahtan başka ilâh yoktur!..

17/05/2019 Cuma Köşe yazarı V.T

"Eğer yer ile gökte, Allahtan başka ilâhlar olsaydı, bunlardaki nizâm bozulur, karmakarışık olurdu."

 

Hayâtîzâde Mehmed Emîn Efendi Altmışbeşinci Osmanlı Şeyhülislâmıdır. İstanbul’da doğdu. 1160 (m. 1748)’da Şam’da vefât etti. Bir dersinde şunları anlattı: 

Allahü teâlânın vahdâniyyetini [birliğini] isbât hususundaki deliller:

Enbiyâ sûresinin yirmi ikinci âyetinde meâlen: (Eğer yer ile gökte, Allahtan başka ilâhlar olsaydı, bunlardaki nizâm bozulur, karmakarışık olurdu) buyurulmuştur. Bu âyet-i kerimenin işareti (Burhân-ı temânü')dür. Yâni âlemin hâlıkının [yaratıcısının] iki olduğu farz edilse, bu iki yaratıcının fiilleri, birbirinden, yâ farklı veya aynı olur. Birbirinden farklı olursa, âlemin fesadı lâzım olur. Yâni semavât ve arzın bu husûsî nizâmından [düzeninden] çıkmasını ve yok olmasını veya birbirine zıd şeylerin aynı anda bir araya cem edilmesini icab ettirir. Meselâ, iki ilâhdan birisi, Zeyd ismindeki insanın hareketini, diğeri de o anda hareket etmeyip sükûnunu irâde etse [dilese], ilâh oldukları için kudretleri Zeyd'e tesîr edince, cem-i zıddeyni icab ettirir. İki ilâhın fiilleri, yek-diğerinin aynı olursa, aralarında muhâlefetin bulunması, yâ mümkün olur veya olmaz. Muhâlefet mümkün olamaz. Çünki ikisi, aynı şeyi irâde etmektedirler. İkinci şekilde yâni muhâlefetin mümkün olması ise, ikisinden birisinin âcizliğini icap ettirir. Âcizlik ise, mahlukluk, sonradan olma, yâni yaratılma alâmetidir. Bu ise, ilâhlığın şânına yakışmaz. Sonradan yaratılan ilâh olamaz. 

Âlemin yaratıcısının [hâşâ] iki olduğu farz olunsa, ikisinden biri, tedbîrinde yani dilediğini yapmakta yâ kâfî olur veya olmaz. İki ilâhdan birincisi, yaratıcı olarak, dilediğini yapmakta kâfî ise, ikinci ilâhın zâyi ve zâid yâni lüzûmsuz ve fazla olması icap eder. Bu ise, noksanlıktır. Noksan olan ise, yaratıcı, yâni hâlık olamaz.

Eğer ikinci ilâh, dilediğini yapmakta kâfî gelirse, birinci ilâhın yok ve âtıl olması icap eder. Âlemin yaratıcısının [hâşâ] iki olduğu farz olunsa, kudretlerin [mahlûklara] tesîrinde, yâ birbirlerine muhtaçtırlar veya değildirler. Yâhut, biri diğerine muhtaç olup, diğeri ona muhtaç değildir. Birinci sûrette, ikisi birbirine muhtaç olduğundan, noksan olmaları lâzım gelir. Noksan olan ise, ilâh olamaz. İkinci sûrette, yâni ikisi de birbirine muhtaç değilse, ikisinin de ilâh olmaması lâzım gelir. [Çünkü her biri, diğerine göre, fazla ve lüzumsuz olması icap eder. Bu da, ilâhlık vasfına zıddır.]