"Sıkıntılara katlanmaktan başka çâre yoktur!.."

17/09/2022 Cumartesi Köşe yazarı V.T

Dünyada eğer, dert ve musîbetler olmasaydı, dünyanın hiç kıymeti olmazdı!..

 

Ârif-i Dikgerânî hazretleri Seyyid Emir Külâl (Gilâl) hazretlerinin dört halîfesinden ikincisidir. Küçük yaşta ilim tahsîline başlayan Ârif-i Dikgerânî zamânının en büyük velîsi Seyyid Emir Külâl hazretlerinin huzûruna gidip sohbetleriyle şereflendi. Hocası zâhirî ve bâtınî ilimlerde yükselen Ârif-i Dikgerânî'ye icâzet ve hilâfet verdi. Bir sohbetinde şunları anlattı:

Dünya lezzetleri ve elemleri iki türlüdür: Birisi cismin, ikincisi ruhun lezzetleri ve acılarıdır. Cisme lezzet veren her şey, ruha elem verir. Cismi inciten her şey, ruha tatlı gelir. Görülüyor ki, ruh ile ceset, birbirinin nakîzi, aksidir. Fakat, bu dünyada ruh, cisim derecesine düşmüş ve cisimle birleşmiş, kendini cisme kaptırmıştır. Ruh, cisim hâlini almış, ona lezzet veren şeylerden lezzet duymaya ve cisme acı gelen şeylerden elem duymaya başlamıştır. İşte avâm, yâni câhil halk böyledir. Vettîn sûresinin, (Onu [ruhu], sonra en aşağı dereceye indirdik) meâlindeki âyet-i kerimesi bunların hâlini göstermektedir. İşte, ruhun hastalıklarından biri, elemini lezzet sanması, lezzetini elem anlamasıdır. Onun bu hâli, midesi hasta bir kimseye benzer ki, bu kimse safrası bozuk olduğundan, tatlıyı acı sanır. Bu kimseyi tedâvî etmek lâzım olduğu gibi, ruhu da, bu hastalıktan kurtarmak, akıl îcâbıdır.

Ruhun tedâvî edilerek cismin elemlerinden, acılarından lezzet duyması, sevinmesi lâzımdır. Dünyada eğer, dert ve musîbetler olmasaydı, dünyanın hiç kıymeti olmazdı. Dünyanın zulmetini, sıkıntısını, hâdiseler, acı olaylar gidermektedir. Dünya dertleri, ruha elem verir. Bu elemi, inkisârı, ibâdet olur, derecesi yükselir. Dertlerin, elemlerin acılıkları, bir hastalığı iyi edecek, faydalı ilâcın acılığı gibidir. O hâlde, hep cisim ve cesedimizin rahatını ve tadını düşünen ve hep bunun peşinde koşan bizler, çok zor durumda bulunuyoruz: Vezzâriyât sûresinde, ellialtıncı âyet-i kerimede meâlen, (İnsanları ve cinni, yalnız ibâdet etmeleri için yarattım) buyuruldu. İbâdet de, kalbin ve ruhun kırıklığı, kendini aşağı bilmesidir. İnsanın yaratılması, kendini hakîr bilmesi, aşağı görmesi içindir.

Bu dünya, Müslümanların âhıretlerine, Cennetteki nîmetlerine göre, bir zindân gibidir. Müslümanların, bu zindânda zevk ve safâ aramaları, akla uygun olmaz. O hâlde, dünyada eziyet, sıkıntı çekmeye alışmak lâzımdır. Burada mihnetlere katlanmaktan başka çâre yoktur.